-----"Anlıyorum ama Jin, siz birbirinize nasıl güveniyorsunuz? Yani ben olsam kimin ne yapacağı belli olmaz diye ilk önceliği kendime alırdım."
"Bekle, daha bitmedi. Birbirimize güveniyoruz çünkü bunu deneyimledik."
"Nasıl yani?"
"Hatırlarsan Jungkook sana önceden kan emme oranımız ile alakalı bir şey söylemek istemişti."
Namjoon bunu dediği an geçmişin penceresi açıldı gözümün önüne.
* "Evet ama ondan önce istersen sana ısırma sıklıklarımızdan bahsedelim." demişti Jungkook ve aniden önümden arkama geçmişti. Gördüğüm tek şey siyah bir gölgeydi. Ardından da iki elini de kollarımda hissetmemle irkilmiştim.
"Jungkook kendine gel!"
"Sun-yeon, burada durduğun süre boyunca kendini Jungkook, Jimin ve Taehyung'a ısırtma."
"Bunu nasıl yapabilirim ki?" demiştim ve bu konu ikinci kez açılmıştı. Kendimi onlardan nasıl koruyacaktım?
"Haklı. Bunu nasıl yapacak?" dedi ve omzuma doğru eğildi. Dudaklarının değdiğini hissediyordum.
"Jungkook eğer durmazsan onun tadına asla bakamazsın. Buna izin vermem." demişti Namjoon. Jungkook homurdanarak diğerlerinin yanına gitmişti.
"Sanırım sen Jungkook'dan çok çekeceksin küçük hanım." demişti Yoongi. *
Hatırladığım şeyin üzerine kanım donmuştu sanki. Jungkook beni malikaneye adımımı attığım andan beri korkutuyordu. Büyük salona girince ilk onu görmüştüm. Hareketsizce yatıyordu ve kalbi atmıyordu. Ölen bir insan sanmıştım ta ki aniden uyanana kadar. Her neyse o günden beri Jungkook'tan korkuyordum.
"E-evet." dedim zorla.
"Nasıl unutabilir ki?!" dedi Yoongi alayla.
"İşte, ondan bahsedeceğim. Sana zaten Jungkook'un kan içmeye başladığında kurbanı ölene kadar bırakmayacağını söylemiştim. Yani en çok Jungkook içer, ardından Jimin geliyor, sonra Taehyung. Bu üçü de ölümüne kadar içerler. Jimin belki kendini dizginler ama Jungkook...hayır."
"Ya siz? Özellikle de Yoongi??" Bunu soruyordum çünkü o serbestti. Yani demek oluyor ki beni istediği zaman istediği kadar ısırabilirdi.
"Benden korkuyor musun? Ah, ama daha yeni başlamıştık ya." dedi Yoongi ve yapmalarından en çok rahatsız olduğu şeyi yaptı. Anında arkama geçti başını boynuma gömdü.
"Yoongi hyung, bence onun üzerine çok gidiyorsun."
"Hayır bence gitmiyorum. Ne güzel işte, bize alışmasını sağlıyorum. Biliyor musun küçük hanım, kanlı ay gecesinde attığın çığlık çok hoşuma gitmişti. Tekrar yapsana. Hatta dur, sana yardımcı olayım." dedi.
Isıracaktı ve eminim ki canım çok yanacaktı. Isaracağından o kadar emindim ki gözlerimi sıkıca yumdum ama düşündüğüm şey olmadı. Boynundaki nefesin bir anda kesildiğini hissettim. Korkarak gözlerimi açtım ve Yoongi'yi zorlukla tutan Jin'i gördüm. Tamam sanırım Jungkook da artık beni çok korkutmuyordu. Yoongi'den daha çok korkuyordum. Geri çekilmeye başladım. Çünkü o çok farklı görünüyordu.
"Yoongi kendine gel!"
"Hyung, sakin ol! Bunu şimdi yapamazsın."
Son sözlerini de söylediler ve Jin Yoongi'nin hareket etmesini tam anlamıyla engelliyordu. Yoongi belki gücünü kullansa anında arkama geçip beni öldürebilirdi. Ayrıca gözleri kahverengi değil de kırmızı olmuştu. Bu kötüye işaretti eminim. Yoongi'nin pozisyonu çok korkutuyordu beni. Öne doğru eğik ve her an her şeyi yapabilecek bir pozisyondaydı. Kafasını yavaşça yana yatırdı ve bu benim şu anda ölmek istememe sebep oldu.
"Jin hyung, tutabilir misin?"
"Sanmıyorum Hoseok! Onun canı şu anda çok istiyor."
"Ama şimdi bırakamazsın. Bekle sen onu tut ben Sun-yeon'u uzaklaştırayım."
"Tamam hadi, acele et!"
Hoseok benim yanıma geliyordu ve benim gözlerim ise hala Yoongi'nin üzerindeydi. İçimden bir ses ondan kaçamayacağımı bas bas bağırıyordu. Hoseok'un koluma dokunmasıyla o anki şokumdan sıyrıldım.
"Hadi gel, Jin hyung daha fazla dayanamaz." dedi ve beni mutfaktan çıkardı. Yoongi'den çok daha korkuyordum. Anladığım kadarıyla bu vampirlerin dönüşme zamanı vardı. Çünkü kanlı ayın olduğu gece Jimin hariç hepsinin gözü kırmızıydı. Sabah uyandığımda ise hepsinin gözü normaldi. Yani gri, siyah ve kahverengiydi.
Sanırım onlar dönüşünce ya da dönüşme evresindeyken onlardan özellikle de Yoongi, Jimin, Taehyung ve Jungkook'dan olabildiğince uzak durmalıydım. Hatta belki de hepsinden.
Hoseok beni merdivenlerin oraya getirdiğinde kendimi bir anda odamda buldum.
Şaşkınlığımı ve korkumu gizlemeye çalışarak, "Saçma olacak ama, Jimin'in bana verdiği bu kolye beni vampirlerden de korur mu?" dedim Hoseok bunun üzerine güldü ve, "Evet, bir zamanlar koruyordu. Aslında hala koruyor. Fakat bizden değil."
"Ne demek bizden değil? Sizin ne ayrıcalığınız var ki?"
"Bunlar." dedi ve sol elini kaldırdı. Yüzük parmağında anlayamadığım bir işaret olan kocaman siyah taşlı bir yüzük vardı.
"Bu ne?" dedim.
"Bu lal taşı. Bizi kasabalıların çıkardığı söylentilerden koruyor. Yani demem o ki, sarımsaklardan, güneş ışığından ve hac işaretinin büyüsünden. Şey, bir istisna var tabii. Fakat bunu söyleyemem, sadece şunu bil; bir bitki. Her neyse sen biraz kafanı topla burada. Umarım ki Namjoon ve Jin hyung Yoongi hyung'u sakinleştirebilmiştir." dedi ve odadan çıktı.
Hoseok'un bana az önce gösterdiği siyah lal taşı sanırım Yoongi'yi Jimin'in bana verdiği hac işaretinden korumayacaktı. Ya da büyülü başka herhangi birşeyden. Sanırım sonum gelecekti. Ama peki ya şu bahsettiği bitki de neydi? Her neyse, o yüzükler belki onları hayatta tutan çok önemli bir detaydı ama benim de ölmeme sebep olacak çok büyük bir nesneydi.
Jin'in Yoongi'yi sakinleştirmiş olması umuduyla perdeyi çekip yatağa yattım. Yorganı üstüme çektim ve yine fırtına. Ben yatağa yatar yatmaz başlamış ve deli gibi şimşek çakıyordu. Ayrıca ne ara akşam olmuştu?
"Burada zaman hızlı mı geçiyor? Az önce yediğimiz yemek öğlen ışıklarındaydı. Ha, gerçi uzun süredir gerçek güneş yüzü görmedim ama."
Sanırım artık kafayı yemiştim. Kendi kendime konuşmaya ve gülmeye başlamıştım. Ben en son ne zaman güneşi görmüştüm?
*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion¹ : 3 Ay {BTS}
VampireBir kız babasına, şehrin sınırında bulunan lüks bir malikaneye gitmek istediğini söyler. Amacı yaz tatilini insanlardan uzak ve sessiz bir yerde geçirmektir. Malikanede tek kalacağını düşünerekten bu bir hayli büyük malikaneye gider. Ve orada belki...