Mahzenden çıkıp onların olduğu odaya gelmiştim. Jimin'i arıyordum ama yoktu. Her yere baktığım için diğerleri bana garip garip bakışlar atıyordu."Rujunu mu kaybettin?" diye alaylı bir soru duydum ama umursamadım. Çünkü benim aradığım şey saçma bir rujdan daha değerliydi. Ayrıca neden ruj demişti ki? Ha, aslında kendimi kaptırarak Jimin'in sığamayacağı kadar küçük, çok küçük yerlere de bakıyordum. Ee, artık her kim dediyse haklı tabii.
Hala aramaya devam ediyordum ama sonuç yoktu. En sonunda sanki onlar bana hiç bakmıyormuş gibi karşılarına dikilip ellerimi belime koydum, "Bir adet sarı civciv arıyorum da. Kendisi buralarda mı acaba?"
"Civciv mi?"
"Biz evde civciv besliyor muyduk?"
Sanırım akılları bambaşka bir yerdeydi. Bu yüzden de beni ciddiye almadılar. Ya da aldılar da, oyun oynuyorlar. Tam konuşacağım sırada Jin söze girdi.
"Kendisi az önce Yoongi'nin yanına, mahzene gitmişti. Sonra da görmedim." dedi.
"Bir dakka ya! Biz seni her yerde deli gibi aradık. Nerelerdeydin?!" dedi Taehyung. Sanırım az önceki esprilerinden sonra jetonları yeni düşmüştü.
"Uyan da balığa gidelim Tae! Ben 15 dakikadır buradayım, yanınızda. Of ya, tanrım sen beni nelerle sınıyorsun?" dedim elimi başıma koyarak.
Jimin nereye gitmişti ki? Nerede olabilirdi?
Yaklaşık 1 saattir onu arıyordum ve en sonunda bulamayıp pes etmiştim. Odama çekildim ve masaüstü lambamı kapatıp yorganın altına girdim, çok uykum vardı. Hele ki Yoongi ile az önce yaşadığım şeyler... Düşündükçe olmayan aklımı da kaybediyordum. Gülümseyerek uykuya teslim ettim kendimi.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum ama bir anda yataktan kalkıverdim. Neden bir anda aşağı inmeyi bu kadar çok istemiştim acaba??
Neyse daha fazla uzatmadan aşağı indim. Ayaklarım sanki daha önceden nereye gideceğini biliyormuş gibi beni anında mutfağa yönlendirdi. Kapının ağzına gelince durdular. Durdular dedim çünkü sanki ben hareket ettirmiyorum da kendi ediyor gibiydi.
Mutfaktan tıkırtılar geliyordu. Karanlıktan seçebildiğm kadarıyla garip giyimli bir adam(?) -kadın da olabilir- buzdolabını açmış birşeyler karıştırıyordu. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken ayaklarım ben her ne kadar reddetsem de beni içeri çekmişti. Bir yere çömelerek saklanmıştım. Ayın biraz da olsa ışığı vardı ve etrafı görmeme yetiyordu.
Dolabın önündeki kişi, dolabı kapatıp arkasını döndü. Sanki benim girdiğimi görmüş gibi direk olarak bana bakıyordu ve yaklaşmaya başladı.
Ben bana geleceğini sanarak ağzımı ve burnumu kapatmıştım ama o bana gelmek yerine yanımda duran dolaba yapıştırılmış bir resmi eline aldı.
Kısa bir süre içinde gözleri ateş kırmızısına büründü ve elindeki fotoğraf yandı. Kim olduğunu göremiyordum ama anladığım kadarıyla koca bir grup fotoğrafında sadece tek biri duruyordu. Ona uzun süre baktı ve, "Büyücüler işi çok ciddiye alıyor sevgilim. Hele ki Seo-wae... Bir zamanlar üzerinde başak, balık ve oğlak varken şimdi sadece balık var. Uzun süredir de öyle." dedi.
Derin bir nefes aldı ve devam etti, "Kafayı takmış. Saplantılı bir deli gibi hareket ediyor. Yoongi'nin onu umursamadığını bilse de, onun kendisinin yerine bir başka kızla birlikte ve mutlu olmasını kaldıramıyor. Sevgilim, lütfen savaşta dikkat edin ve ne olursa olsun Soo-bin'in yanından bir an bile ayrılmayın. Hatta gerekirse, onu da alın yanınıza. Sizi tanıyorum, siz onu korursunuz." dedi ve sustu. Bir anda kızın arkasında kollarını kızın beline dolayan biri belirdi.
"Bu yüzden mi buraya geldin? Dan-bi eğer seni görürse ne olacağının farkında mısın? Senin ölümüne sebep olabilir bu yaptığın, ve ben bunu istemiyorum." dedi sonradan beliren ve sesinden anladığım kadarıyla Jungkook olduğu düşündüğüm kişi.
Hayır.
Hatta bundan son derece emindim. O 7 psikopat vampirimden sadece birkaçını ayırt edebiliyordum sesinden. Ve bu da kesinlikle Jungkook'tu.
"Olmayacaktır. Sevgilim, rica etsem gitmeden önce tadına bakabilir miyim? Ne belli, belki bu son olacak." dedi kız.
"Olmayacak. Sana sözüm var Jae-hwa, unuttun mu? Büyücüler ile olan savaş bittikten sonra seni diğerleriyle tanıştıracağım. Ayrıca o zamana kadar Bayan Dan-bi'nin de elinden kurtulmuş olacaksın." dedi Jungkook burnunu kızın saçına sürterek. Ben diplerindeydim ve ilk defa sevgili olan iki kişi görmüş gibi onlara bakıyordum. Ne yani beni görmüyorlar mıydı?!
"Sevgilim, kimse uyanık değil...değil mi?" diye sordu ve Jungkook kısa bir toparlanmadan sonra gözlerini açıp, "Herkes uyuyor." dedi.
"Güzel. Çünkü bizi birinin görmesini istemiyorum. Tatlı kedi oppam hariç." dedi ve hızla Jungkook'un ona sarıldığı ellerinden kurtulup arkasını döndü ve boynunu ısırdı. Demek ki o kızda vampirmiş. Jungkook yüzünü bile buruşturmamıştı. Aksine kızı kendinden uzak tutacağına kollarını kızın beline dolayıp kendisine doğu çekiyordu. Da, kedi oppa da kimdi? Yoongi den mi bahsediyordu?
Bir süre daha bu şekilde devam ettiler ve ardından kız Jungkook'un dudağını öpüp anında gözden kayboldu. Jungkook tamda benim karşımda bana bakıyordu. Ama beni görmüyordu. Tanrım, ben yoksa...hayır be, ne saçmalıyorsun kızım!!
Ben Jungkook'un gözünün içine bakıyordum ama o beni görmüyordu. Etraf karanlık da değildi ayrıca. Zaten karanlık olsa hissederdi beni. Jungkook'un şuanda benim boğazıma yapışmış neden burada olduğumu soruyor olması gerekirken o beni görmüyordu. Bir süre duvarla bakıştı ve daha sonra o da gözden kayboldu.
Acaba Yoongi ile alakalı konuşulan şeyler mi aklına takılmıştı?
Her neyse şuanda bunu araştıracak ne vaktim vardı ne de enerjim. Mutfaktan ayrıldım ve odama doğru çıkarken Yoongi'nin odasının kapısının açık olduğunu anladım. Bir takım konuşma sesleri geliyordu.
"Evet hyung, o kız senin için herkesi öldürebilir. Hatta hepsinden önemlisi, Sun-yeon'un hayatı tehlike altında. Eğer ona birşey olursa büyükbaba Alfred'e ne diyeceğiz?"
"Bilmiyorum ama bu konuyu konuşup değerlendirmek için her ne kadar uygun görmesem de büyükbaba Alfred'i çağırmamız lazım, hemde hemen. Büyücüler tepemize binmeden. Şunun şurasında normal geçirebileceğimiz tek bir gün kaldı. Ya da belki de yaşamaya devam edeceğimiz."
Az önceki gelen kızın ona söylediği şeyleri Jungkook da Yoongi'ye söylüyordu anladığım kadarıyla. Dinlemeye devam etmek isterdim ama kendimi çok halsiz ve yorgun hissediyordum. Ayrıca malikanedeki bu acımasız sessizlik canımı daha çok sıkıyordu. Odama geçtim.
Onları dinlememiş olsam da en azından büyükbabam Alfred'in buraya geleceğini biliyordum. Bu işime gelirdi biraz da olsa. Ve sanırım yarın sabahın ilk ışıklarıyla gelecekti. Çünkü bu işi daha fazla erteleyemezlerdi. Bu yüzden kaybettiğim zamanı telafi edip iyi bir uyku çekmem gerekiyordu.
Ayrıca onlar büyücülerle savaşa başlamadan önce Jimin'i bulup kırılan kalbini onarmam gerekiyordu. Gerçi neden bana küstüğü de bir başka sırdı, ama olsun. Onu bulmam gerekiyordu, bulup da gönlünü almam. Ve bana neden küstüğünü öğrenmem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion¹ : 3 Ay {BTS}
VampireBir kız babasına, şehrin sınırında bulunan lüks bir malikaneye gitmek istediğini söyler. Amacı yaz tatilini insanlardan uzak ve sessiz bir yerde geçirmektir. Malikanede tek kalacağını düşünerekten bu bir hayli büyük malikaneye gider. Ve orada belki...