18. BÖLÜM

77 6 46
                                    

             Two Feet - I Feel Like I'm Drowning

 Paris /06.01.19

"Bu gece mi? Bu mümkün değil Wim, bunu sen de biliyorsun. Onu öylece meclisin karşısına çıkaramayız."
Wim uzun saçlarını geriye savurup bakışlarını üzerime çevirdi.
"Duydun mu sevgilin senin toplum içine çıkmak için yeterli olmadığını düşünüyor."
Yarı yarıya uzandığım koltuktan doğrulup önümde uzanan cama yöneldim. İkisi saatlerdir bu geceki boktan toplantıya gidip gidemeyeceğimi tartışıyorlardı. Şahsen hiçbiri umrumda değildi. Alyayla yaptığım son konuşma hala kafamı meşgul ediyor bütün duygularımı alt üst ediyordu. Arkadaşımın endişeli sesi kulaklarımdan bir an olsun ayrılmamıştı. Wim aşağılayan bakışlarını üzerimden sıyırdığında kollarımı göğsümde birleştirerek sırtımı cama yasladım.
"O benim sevgilim değil, sen de aptal patronum... Eğer beni o boktan toplantınıza götürmek istiyorsanız korkarım cesedimi taşımanız gerekecek."
İkisi bütün ilgilerini üzerime yönlendirdiklerinde yüzlerindeki şok ifadesine karşılık zaferle bakışlarımı camdan dışarıya yönelttim. Babam burada olsaydı kelime seçimlerime sert bir eleştiride bulunurdu eminim. Ancak pekala ne o buradaydı ne de karşımda bütün hayatımı yönlendirmek için bir çabaya girişmiş ikili benim umurumda. Adrian derin bir nefes alıp bana doğru bir adım attı.
Telefonunu bana vermiş istersem Alya'yı arayabileceğimi söylemişti. O an bu benim için o kadar beklenmedik ve doğa üstü bir durumdu ki kendimi tutamayıp bunu neden yaptığını bile sorgulamadan arkadaşımı aramıştım. Ancak şimdi anlıyordum. Sadece arkadaşımın peşimden gelmesine engel olmaya çalışıyordu. 

Öfke saatlerdir damarlarım arasında kanıma karışmış bir zehir misali dolanıyordu ve ben bu zehri onlarla paylaşma inceleği gösterecektim.
Ne de olsa artık ne beni sevgisi ile kontrol edecek bir adam ne de sevgisi için kendimi kontrol edeceğim bir hayal vardı. Ne babam ne de Adrian için beslediğim o muazzam sevgi yerlerindeydi. Adrian uzanıp kollarımı tuttuğunda daldığım düşünceler yumağınden ancak uyanmıştım. Ellerinden kurtulup adımlarımı mutfak olarak kullandığımız alana çevirdim.
"Marinette-"
Uzanıp küçük masanın etrafındaki sandalyelerden birini kavradım ve şiddetle ikisinin bulunduğu alana savurdum. Wim panikle ayağa kalkmış Adriansa yüzündeki şok ifadesi ile az önce durduğum yerde dikiliyordu.
"Lanet olası hayatımı alt üst ettiğiniz yetmezmiş gibi oturmuş daha fazla nasıl berbat edebileceğinizi mi tartışıyorsunuz?"
Artık çok geçti. Damarlarım sızlıyor ellerim karıncalanıyordu. Öfke ehlileştirilmemiş bir kısrak misali kalbimi tepiyor ve bütün bedenimi zonklatıyordu. Ellerimi iki yana açarak bağırmaya devam ettim. Eh burada kimsenin görgü kurallarını taktığı ya da benim iyi kız rolünü oynamama değecek kadar insan olduğu yoktu.
"Ne yapmalıyım yani. Elimde değer verdiğim her şey aptal oyunlarınıza alet olmuş durumda. Sevdiğim insanların benim için ne kadar endişelendikleri hakkında bir fikriniz var mı?"
Wim karşılık vermek için ağzını açtığında ikinci bir sandalye ile karşılık bulmuştu. Sandalye dakikalar önce oturduğu koltuğa çarpmış ve görebildiğim kadarıyla bir bacağı kırılmıştı. Adrian ne yapacağını bilemez bir şekilde bana yaklaşma cüretinde bulundu. Sevgilim, bütün sevgimin tek karşılığı olan çocuk şuan sadece anlamsız ve korkunç bir rüya gibiydi benim için.
"Marinette lütfen sakin olur musun?"
Wim bakışlarını kaçırıp adımlarını çıkışa yöneltmişti. Üçüncü bir sandalyenin çözemeyeceği bir şey değildi. Sandalye bu sefer gerçekten şiddetli bir şekilde önünde patladığında küçük bir çığlık atıp geriye kaçıştı. Uzun zamandır hiçbir şey yüzündeki korku ifadesini görmek kadar bana keyif vermemişti.
"Hiçbir cehenneme gitmiyorsun lanet pislik. Ben bu bok çukurunda neredeyse ölüyordum. Kimse bensiz bu aptal yeri terk edemez."
Adrian derin bir nefes alıp duruşunu dikleştirdi.
"Marinette kes şunu."
Bakışlarımı Wim'in korku ve tiksintiyle çarpılmış suratından çekip önümdeki masaya diktim. Hep iyi bir çocuk olmak için çabalamıştım. Hiçbir zaman Tanrıya karşı gelmedim hep daha iyi biri olmak için mücadele ettim. Ama işte buradayız. Cehennemin en derin çukurunda. Bense sevdiklerimden ayrı kalmakla cezalandırılmış gibiyim. Taptığım babam, bütün hayatım, bir kere bile yanıma gelmemişti. Haftalardır buradaydım ve o bir kere bile beni sormamıştı. Nasıl olduğum hiç mi umurunda değildi. Adrian'ın yaklaşan adımlarını duyabiliyordum.
"Alya sana ne söyledi bilmiyorum ama-"
Dudaklarımdan firar eden bir kahkaha durması için yeterli olmuştu.
"Ah, Alya bana ne mi söyledi? Alya bana ne söyledi. Hmm bakalım-"
Bakışlarımı yüzüne dikip yüzüme oturmuş çarpık bir sırıtmayla onu yanıtladım.
"Cehenneme kadar yolunuz olduğunu söyledi sizi piçler."
Adrian'ın ifadesi daha da çarpılırken içimden pek sevgili arkadaşıma ve bana kattığı sokak diline teşekkür ediyordum. Çünkü şu duruma daha çok uyan bir konuşma stili var mıydı bilemiyorum. Wim sessiz bir küfür savurup telefonuna sarıldığında ikinci bir kahkaha patlattım.
"Ah evet lütfen destek çağır siz ikiniz sıkıcı olmaya başlamıştınız."
Adrian hayal kırıklığı olarak adlandırabileceğim bir bakışla beni süzerken karşılık olarak bulduğu tek şey çirkin bir el hareketi olmuştu. Bunun üzerine derin bir nefes koyup bana sırtını döndü.
"Bununla daha fazla uğraşamam."
Cümlesi yüreğimde beklediğimden daha ağır bir etki bırakırken yüzüme yayılan sıcaklık ile kendimi tutamadım.
"Evet çünkü sen boktan bir iyi kız oyununa inanırken gerçek hislerim veya nasıl bir kabusun içinde olduğum hiçbirinizin umurunda değildi."
Adrian dik duruşunu bozmuş, çökmüş omuzları ile abisine doğru yönelmişti. Wim kulağındaki telefonu uzaklaştırmadan bakışlarını bana çevirdi.
"Ne pis bir ağzın varmış senin."
Saçlarımı geri savurup yüzümdeki yaşları tek elimle sildim. Sinirden bütün bedenim o kadar kasılmıştı ki kaslarım sızlamaya başlamıştı. Başıma giren iğrenç ağrı ve bacaklarımın titremesi de cabası olmuştu.
"Kapa çeneni."
Wim yüzüne yayılan sırıtma ile banyo olarak ayrılan bölüme geçene kadar beni izlemişti. Bir avuç dolusu soğuk suyu yüzüme çarparken konuşma sesleri bana kadar geliyordu.
"Ah evet sizin küçük kız bir şeytana dönüştü. Tanrım tahmin bile edemezsin neredeyse bizi öldürüyordu..."

Juliet ÖlmeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin