2.BÖLÜM

338 24 13
                                    

Zaz - Ni Oui Ni Non

Paris / 14.12.18

"Baba!"

Merdiven trabzanından sarkarak alt katta olan babama seslendim. Ancak her zamanki gibi ebeveynlerin seslen ama cevap verme oyununu oynuyordu.

Oflayarak merdivenleri inerken bir kez daha bağırdım.
"Baba!"
Ev olması gerekenden daha sessizdi. Öyle ki, sırf ses olsun diye anlamsız müzik kanallarının her daim açık olduğu televizyon bile siyah ekranın arkasına gizlenmişti.
Perdeler her zamanki gibi açıktı ve aralık ayının kasvetli gökyüzünü gözler önüne seriyordu.
Çiseleyen yağmur camları es geçerek arkalarında silik izler bırakıyorlardı. Adımlarım mutfağı bulduğunda yemek masasının üstündeki notu gördüm.
Pembe zarf, üstüne incelikle yazılmış ismimi zarafetle taşıyordu.
Uzanıp zarfı aldım.
Ağzı yapıştırılmak yerine kıvrılarak zarfın içine konulmuştu. Zarfa zarar vermemeye dikkat ederek açtım.

"Aşağıya in ;)"

Babamın el yazısını tanımak zor olmamıştı. Notun sonuna eklediği gülen yüzle sırıtarak kapıya yöneldim. Çıkmadan önce ev anahtarını da alarak ayakkabılarımı tam giymeden merdivenleri inmeye başladım.
Her basamakta ayağımdan çıktıklarında onları boş verip çıplak ayaklarımla bina kapısına ulaştım. Kapıyı açar açmaz yüzüme çarpan soğuk nefesimi keserken ikinci bir not veya herhangi bir şey bulmak umuduyla çevreye bakındım.
Ancak yoktu. Umutsuzlukla tekrar arkamı döndüğümde fark ettiğim gerçeklik beni dik basamakları geri çıkmaktan alıkoymuştu.
Giriş kapısının çaprazında kalan ve boş olduğu için depo olarak kullanılan yerin kapısı ardına kadar açıktı.
Elbette içeriye girmek gibi bir amacım yoktu. Çok fazla korku filmi izleyen biri olarak bu gibi durumlarda asla içeri adım atmamam gerektiğini biliyordum.
Nitekim merakım tüm mantığımı yerle bir etmişti. Hem nede olsa buraya bir çok kez girmiştim.
Tabi babamın da yanımda olduğunu göz ardı edersek, o zamanlarda hiç bir sorun çıkmamıştı.
Adımlarım iradem dışında kapıya her geçen saniye daha da yaklaşırken mantığım kaçmam için kırmızı ışıklar yakıyordu.
Kapının önünde durup bir ses duyabilmek için bekledim ancak tek ses kulaklarıma basınç yapan kalp atışlarımın ve az önce maraton koşmuşum gibi çılgınca alıp verdiğim nefesimin sesiydi.
Hızlı bir hareketle atılıp kapının hemen yanındaki ancak odanın içinde kalan ışık tuşunu bulup açtım.
Gözlerimin ışığa alışabilmesi için bir kaç saniye bekledikten sonra irice açılmalarına izin verdim.
Babam ortasında dikildiği vitrinleri hayranlıkla süzmeme karşı çıkmadan sabırla bir şeyler söylemem için bekledi.
"Bu..."
Başımı yeni cilalandığı belli olan kasa tezgahından alıp başka bir soğutuculu vitrine yönelirken cümlemi tamamladım.
"...muhteşem."
Dikildiği yerden sonunda koparak yanıma geldi.
"Beğendin mi?"
Başımı hızla sallarken kollarımı boynuna doladım.
Sıkı sarılmamız son bulduğunda her zaman yaptığı gibi işaret parmağıyla önce alnıma sonra burnuma en sonunda da ikimizi de birleştiren ve içinde sadece ona olan ölümsüz sevgimi barındıran kalbime dokundu.
"Bunu sen mümkün kıldın. Sen ve mucizelerin."
Kıkırtılarım onun derin kahkahalarına karışırken arkamdaki cam vitrine yaslandım.
"Hayır, cidden bunun için yeterli paramız olmadığını sanıyordum."
Başını olumsuz anlamda sallarken gülümsemesi genişledi.
"Dedim ya, bu senin mucizen. Doğum günün kutlu olsun benim küçük uğur böceğim."
Saçlarımı karıştırıp ellerini pantolonun ceplerine soktu.
"Yiyecekleri yerleştirmeden önce sen de bir gör istedim."
Kollarımı iki yanda sallayarak gülümsedim.
"Muhteşem görünüyor."
Başını olumlu anlamda sallarken eliyle en baştaki vitrini gösterdi.
"Sabah taze kruvasanları oraya koyarız, bagetler üst sıraya ficelleler onların altına..."
Ön sıradaki ısıtmalı başka bir vitrini gösterip heyecanla devam etti.
"...briochelar da oraya. Tatlılar da..."
Arkamdamdaki vitrinleri gösterirken göz göze geldik.
"...buraya."
İri elleri kollarımı kavrarken gülümsemesi hala yüzündeydi.
"Makaronlar, sufleler, rokokolar...o kadar güzel olucak ki."
Onun neşesine ortak olup devam ettim.
"Dünyanın en iyi tatlıcıları Marinette ve Tom Dupain."
Ancak aklıma gelen büyük bir eksikle duraksadım.
Babam aklımı kurcalayan şeyin ne olduğunu biliyormuş gibi göz kırpıp hiç sormadığım sorumu yanıtladı.
"Hepsi hazır, dün akşam tam zamanlı bunlar için uğraştım."
Başımı onaylamaz bir şekilde sallayınca büyüyen gülümsemesiyle bir kez daha konuştu.
"Ne yani sana söyleyip sürprizi mi bozsaydım. Hiç sanmıyorum küçük hanım, sizin tek göreviniz derslere geç kalmamak."
Suç ortağı bakışlarımız bir kez daha buluşunca ayaklarımı babamın ayaklarına yerleştirdim.
Kahkalarımız birbirine karışırken babamın bağırarak söylemeye başladığı ve fazlasıyla aşina olduğum şarkıyla beraber onun yanlış adımlarla süslü valsine ortak oldum.
Ve beni zamanda amansız bir yolculuğa sürüklemesine izin verdim.
Çocukluğumun geçtiği o köhne meyhaneye...
"Un peu plus à droite, un peu plus à gauche..."
Bir adım sağa ve bir adım sola ilerlediğinde dudaklarımdan bir başka kahkahanın firar etmesine izin verdim.
"Moi je préfère ne compter sur personne..."
İyi niyetlerin insanı olan babam bir kez daha aynı şarkıyla bunu bağırırken yüzüme yapışan gülümsememle onun sarsak adımlarına ortak olmaya devam ettim.
"Plus d'argent pour vous, un peu moins pour eux..."
Bir çok maddi sıkıntının arasında bana sunduğu imkanlar yine gözlerimin önüne gelirken teşekkür edercesine boynundaki kollarımı daha da sıkılaştırdım.
"Et moi alors quand est-ce qu'on m'en donne?"
Ne zaman kendisine de hak ettiği şeylerin verileceğini sorduğunda, sorusunu dudak bükerek yanıtladım.
Derin kahkahsı bir kez daha bedenlerimizi çevreledi.
Şarkının nakaratında seslerimiz ortak bir serenata başlarken aynı his bir kez daha beni vurdu. Özgürlük.
Şimdi kollarımı boynuna sardığım tek güvencem olan bu adamla haykırdım.
Hep tartıştığımız konuyu bu kez seslerimizin ortak ezgisinde konuştuk.
Bize durmadan sorduklarını söyledik.
Seçilecek en iyi yolun ne olduğunu.
Yaşamak ve tereddütler...
İşin sırrı buydu.
Şarkının son sözleriyle yavaşladı adımlarımız.
"Et ça vous pouvez bien me comprendre."
Ve birbirimizi iyi anlayabildiğimizi bir kez daha hatırlattık yine birbirimize yine ezgilerimizle.

Juliet ÖlmeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin