Pomme - Ceux Qui Revent
Paris / 20.12.18
Alarmın iğrenç tınısı tüm odayı doldurup kulağımı sağır etmeye and içmiş bir biçimde çalarken sinirle atılıp telefonumu elime aldım. Kapatmak yerine kazara ertele tuşuna basınca sabah huysuzluğum tüm kontrolü ele geçirip bildiğim en ağır küfürü dudaklarıma yuvarladı.
"Günaydın."
Bütün o güzel kelimeleri anında geri yutup beynimin geçte olsa harekete geçen hafıza bölümüne teşekkür ederek artık oda arkadaşım olan sarışını görebilmek için ranzamdan aşağı sarktım.
"Sana da günaydın."
Adrian gözlerini ovuştururken gülümsedi.
"Cumartesileri hep bu kadar erken mi kalkarsın?"
Başının altına aldığı kolları yüzünden yukarı çıkan tişörtü fazla ayrıntılı bir manzara sunarken yanaklarıma hücum eden kanı durdurmak için sorusunu yanıtladım.
"Aslında evet yani genellikle erken kalkarım çünkü fırında işler olur ve babama yardım falan ederim sonrasında..."
Adrian'ın tek kaşı havalanırken nefes nefese kaldığımı yeni fark etmiştim.
"Bugün cumartesi Marinette. Haftasonları o kadar çok iş oluyor mu?"
Utançla yerime mıhlanırken saate bakıyormuş gibi tarihi kontrol etmiştim. Bugün cumartesiydi. Ve hayır, cumartesileri kesinlikle erken kalkmazdım. Okul için kurduğum alarma lanetler yağdırırken gülümsemeye çalıştım.
"Elbette. Sadece pazarları geç açarız."
Adrian inanmaz bir ifadeyle bir süre yüzümü inceleyip ardından tek hamlede doğruldu.
"Güzel o zaman ben de size yardım edeyim."
Evet her şeyi batırmak nasıl bir his adlı programımıza hoşgeldiniz, onur konuğumuz Marinette Dupein'i taktim etmekten onur duyarım. Lütfen alkışlarınızı eksik etmeyin.
İç sesime ve onun muhteşem desteğine teşekkür ederek ranzamdan aşağı indim.
"Aslında buna gerek yok çünkü sen..."
Misafirsin diyerek onu mahçup etmek istemediğim için daha fazla uzatmayıp giysilerimi almak için gardrobuma yöneldim. Adrian giyinmek için çıkmak yerine yatağını toparlamış ve ben kıyafetlerimi seçerken koltuğa oturarak beni izlemişti.
Aynı odada olmak yeterince zorken bakışları üzerimde hareket edemez olmuştum.
Dolabımın önünde geçirdiğim vakti hesap edemez boyuta ulaşınca elime ilk gelen mavi kazağı ve siyah taytı almıştım.
Adrian elimdeki kıyafetlere bir bakış atıp istifini bozmadan oturmaya devam etmişti.
"Fırında onlarla mı çalışıyorsun?"
Tahamül sınırıma ulaştığımda oflayarak elimdekileri dolabıma geri tıkıp ona döndüm.
"Uyumaya devam etmeye ne dersin?"
Adrian kocaman sırıtarak kendini yatağına attı.
"Bunu söylemen için bekliyordum."
Gülerek yatağıma çıkmak için hareketlendim ancak pijama üstümün eteğinden çekilmem ile kendimi başım onun karnına yaslı bir vaziyette bulmuştum. Şaşkın bakışlarım yüzünü bulurken eğlenen ifadesi karşılamıştı beni.
"Alarmı kapatmayı unutma diycektim. Sanırım öğlene kadar uyumayı planlıyorum."
Omuz silkti.
"Ama madem burdasın yatağımı seninle paylaşabilirim sanırım."
Gözlerim mümkünmüş gibi daha da genişlerken artık gülümsemesi gözlerine ulaşmıştı.
"Seni ısırmam."
Ellerini teslim olur gibi kaldırıp küçük bir kahkaha attı.
"Cidden."
Bakışlarımı kaçırıp doğruldum.
"Sen kafayı yemişsin."
Gülerek yataktan düşmüş olan yastığını alıp ona savurdum. Darbeyi savuşturup yorganıyla beni bağlamak için komik bir girişimde bulundu. Gülerek ondan kaçıp yatağıma tırmandım. Ancak peşimden gelmeye başladığında küçük bir çığlık atıp yastığımı ona fırlattım. Hedefim on ikiden yüzünü bulmuştu. Gülerek bir bana bir yastığa baktı.
"Yatağım benim mahremim Agrest uzak dur."
Ciddi tutmaya çalıştığım yüzüme bakıp bir kahkaha patlattığında ona uyup karnıma ağrılar girene kadar gülmüştüm. Adrian yaşaran gözlerini silip yatağımın üstündeki çatı kapısını gösterdi.
"Nereye gidiyor?"
Omuz silkip kapıyı açarak kendimi yukarı çektim.
"Gel kendin bak."
Adrian tek hamlede yanıma gelip iki şezlong ve bir küçük sehpa koyduğum balkona göz gezdirdi.
Aralık ayının soğuk havası ince pijamalarımızı delip geçerken titrememek için dişlerime sıktım. Oysa bir yaz gününün rahatlığı ile etrafı inceliyor etkilenmiş görünmüyordu. Balkon demirlerine astığım saksıların içindeki çiçekleri incelerken yüzünde beliren onaylar ifade beni memnun etmişti.
"Bahçe işlerinden anlar mısın?"
Kısmen diyen bir ifadeyle ona bakınca güldü.
"Bunun ne olduğunu biliyor musun?"
Kedi nanesi ekili saksımı göstererek sorduğu soruyu başımı sallayarak onayladım.
"Kedi nanesi. Yetiştirmesi zordur, ama böcekleri uzak tutar. Geceleri burda oturmak güzel olmalı."
Bana göz kırpıp diğer saksıları incelemeye devam ettiğinde soğuktan uyuşan parmaklarımı ısıtmak için ellerimi ovuşturdum.
"Marinette!"
Babamın aşağıdan uyarır bir ifadeyle yükselen sesini duyunca irkildim. Un sevkiyatı için gelen minibüsün önünde duran babam doğrudan bize bakıyor ve beline koyduğu elleri ile oldukça ciddi görünüyordu.
"Sanırım içeri geçsek iyi olucak. Baban bayağı bir kızmış görünüyor."
Başımla onu onaylayarak içeri geçtiğimiz göstermek için babama baş parmağımı kaldırdım.
İçeri girer girmez yüzüme çarpan sıcak his kedi gibi mırıldanma isteği uyandırırken önümden merdivenlerimi atlayarak inen çocuğun varlığı buna engel oldu.
Yatak başlığıma astığım tokamı saçlarımı tek at kuyruğuna sıkıştırmak için kullanıp onu takip ettim.
Odamdaki Japon tipi lavabomda sıcak suyla yüzümü yıkayıp onun da yıkamasını beklerken ikimiz için de temiz havlu ayarladım.
İkimizin de uykusu açılmış olduğu için kahvaltı için aşağı da buluşma kararı alıp giyinmek için ayrıldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Juliet Ölmeli
FanfictionŞiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı...