The Neighbourhood - Reflections
Paris / 08.01.19
ALYA
Göğsümdeki ağırlık ciğerlerimi eziyor, nefesimi kesiyordu. Söylenmemiş kelimeler boğazımda düğümler oluşturuyor ruhum üstü örtülmüş bir günah gibi bedenimi kavuruyordu. Adımlarım ıslak kaldırımları döverken titreyen ellerimi ceplerime gizledim. Hemen önümden ilerleyen Luka'nın bedeni gergindi. Yanımda yürüyen ve varlığı bile karmaşık düşüncelerimin önüne geçemeyen erkek arkadaşım sessizdi. İkisi kısa cümlerlerle nereye ilerleyeceğimize karar veriyordu. Nino şimdi gözlüklerini çıkarmış koyu gözleri nemli kirpikleri altında kor parçaları gibi yanıyordu. Pişmandım. Onu da bu işe sürüklediğim için pişmandım. Hemen önümde yürüyen arkadaşımı bu işe sürüklediğim için pişmandım. Artık yanımda olmayan arkadaşımı koruyamadığım için pişmandım. Kendimi suçlayıp durduğum için pişmandım. Şuan evde beni bekleyen yaşlı hanıma söylediğim yalanlar için pişmandım. Ancak aklımda dönüp duran hiçbir pişmanlık beni durdurmuyordu. Uzayıp giden pişmanlık zincirine her nefesimde bir yenisini ekliyor gibiydim.
Bakışlarımı kaldırdım. Paris ağlıyordu. İnce gözyaşları günlerdir dinmemişti. Caddeler gözyaşları ile parlıyordu. Kollarım bedenimi sararken ikilinin yavaşlayan adımlarına uydum. Luka kırılmış gibi görünen bir zincirin önünde dikiliyordu. Zincir fırlatılmışçasına yarısı kaldırımdan su oluğuna sarkmıştı. Bakışlarım etrafı arşınladı. Ufacık bir ipucu için... Birkaç saniyenin ardından aradığımı bulmuştum. Su oluğunun birkaç metre ilerisinde göze batmayacak kadar ancak bir şeylerin yanlış olduğunu hissettirecek kadar aralık duran kapı, dizlerimin titremesi için yeterli olmuştu. Bedenim harekete geçmek için verdiği savaşı kazanmıştı ki Luka benden önce davranmıştı. Mavi saçları açık kapının ardındaki karanlıkta kaybolurken duraksadım.
Deponun rutubet kokusu dışarı sızıyor, ciğerlerimi keskin bir ağrıyla kavuruyordu. Luka'yı takip etmek istiyordum. İçeri girmek, arkadaşımın adını haykırmak, onu sağlıklı ve tek parça bir şekilde karşımda görmek istiyordum. Ancak Nino önüme geçerek içeri girmemi engellemişti. Bunu yaptığı için hem minnettar hem de oldukça öfkeliydim. Uzun boyu kapıyla benim aramda aşılmaz bir duvar oluşturmuştu. Önümüzdeki belirsiz karanlıktan çok bulanık zihnimin mantıksız ve fevri kararlarından beni koruyor gibiydi. Ona izin verdim. Çünkü verdiği bu basit karar bile şuan alabileceğim her türlü karardan çok daha mantıklı görünüyordu. İkimiz de kıpırtısız bir şekilde ufak bir hareketlilik ya da ses için bekledik. Adım sesleri yaklaşmaya başladığında uzanıp elini tuttum. Luka telefonunun ışığını kapatırken dışarı adım attı.
"Görülecek bir şey yok. Boş bir depo sadece. İçerdeki duvarlardan biri,"
Geliş yönümüzün aksini işaret ederek devam etti.
"muhtemelen nehir tarafında kalan, yıkılmış görünüyordu."
Nino'yu küçük bir hareketle aramızdan çektim. Yüzünü görmeye ihtiyacım vardı. Doğruyu söylediğini bilmeye...
"Sence?"
Luka'nın omuzları düşmüştü. Bakışları Nino ile aramızda gidip geliyordu şimdi.
"Bir şey söylemek çok zor. Ancak kullanılmayan bir depo için fazlasıyla temiz görünüyordu."
Buradaydı. Bildiğim bütün küfürleri saydırmak istiyordum. Lanetler savurmak, içimde gittikçe büyüyen öfkeyi tüm dünyaya saçmak istiyordum. Onun yerine koşmaya başladım. Luka'nın az önce gösterdiği yöne doğru. Depo duvarını takip ederken arkadaşlarımın peşimden koşturduklarını duyabiliyordum. Nino saatler önce, bedenim harekete geçtiği zaman, beni durdurmaya çalışmanın büyük bir vakit kaybı olduğunu anlamıştı. Deponu arka tarafında kalan duvarında bir kapı genişliği büyüklükte açıklık oluşmuştu. Demir bariyerlerin üstünden atlayarak açıklığa ulaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Juliet Ölmeli
FanfictionŞiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı...