Damien Rice - Cheers Darlin'
Paris / 09.07.07
Genç adam arkasına durduğu tezgahı temizlerken tezgahın hemen altında oturmuş, kullanılmaktan bitmeye yüz tutmuş boya kalemleri ile, sipariş defterine resim yapan kızına baktı.
Küçük kız halinden memnun bir tavırla kucağındaki peluş kedisiyle konuşuyor ve o elinden o eline aktardığı boya kalemleri ile hararetli bir şekilde resim yapıyordu. Bakışları tepesinde dikilen ve elindeki kadehi temizleyen babasını bulunca gülümseyerek gururlu bir ifadeyle defterini babasına gösterdi.
Adam memnun bir tavırla küçük kıza sevgi dolu bir bakış atıp temizlediği kadehleri yerlerine yerleştirmek için raflara ilerledi. Küçük kız yüzüne düşen siyah saçlarından rahatsız bir biçimde onları küçük kulaklarının arkasına sıkıştırarak resmine geri döndü.
Köhne meyhanenin kapısında asılı duran zilin sesi akşam için hazırlanmakta olan meyhaneyi doldurunca yerinden fırlayıp kapıya koştu.
Gelen adamı tanımadığını fark edince şaşkın bir ifadeyle adamı inceledi. Adam üstünden düşmek üzere gibi görünen geniş kadife ceketi ve eskimiş kumaş pantolonunun içinde çok zayıf görünüyordu. Marinette onun evsiz bir adam olduğunu düşünerek çocuksu bir hüzünle adamın yanına ulaştı.
"Sen fakir misin?"
Adam şaşkınlıkla dibindeki küçük kıza baktı.
"Bir bakıma."
Marinette kocam gülümseyerek adamın uzun ince parmaklarını kavradı.
"O zaman şanlısın. Babam her zaman Tanrı'nın fakir insanların koruyucusu olduğunu söyler. O bizi koruyormuş."
Daha otuzlu yaşlarında olmasına rağmen zorlu hayatı yüzünden ellilerinin ortalarında gibi görünen adam anlamsız bir yüzle küçük kıza baktı.
"Senin burada ne işin var?"
Küçük kız onu sandalyeleri ters çevrilmiş olan masalardan bir tanesine sürükleyerek oturması için sandalyeyi düzeltti. Adam oturunca kendisi için de bir sandalye indirerek adamın yanına yerleşti.
"Burası benim evim. Mösyö Lüpen öyle söylüyor."
Adam hırıltılı bir kahkaha atınca küçük kızın gülümsemesi genişledi.
"Demek Mösyö Lüpen ha?"
Gözlerindeki yaşı silip küçük kıza baktı. Marinette bu adamı sevmişti. İyi birine benziyordu. Zaten onun yaşındaki bir çocuk için herkes iyi biri olabiliyordu.
"Peki baban, o nerede?"
Marinette mutfaktan çıkan babasını işaret etti. Adam anladığını belirtir bir şekilde başını sallarken babası kızının artık tezgahın altında olmadığını fark ederek etrafı taradı.
Marinette'in yine birilerini esiri altına aldığını görünce koşar adım genç adamın ve kızının yanına ulaştı.
"Merhaba efendim, bu geceki gösteri için buradasınız öyle değil mi?"
Adam başıyla onaylarken elini tokalaşmak için uzattı.
"Marselle."
Genç adam karşılık olarak elini sıkıp yanıtladı.
"Tom."
Marinette babasının gösterdiği saygıyı anlayamamıştı. O adam da kendileri gibi fakirdi. Öyleyse babası neden böyle ilgi gösteriyordu ki.
"O efendi değil ki, o fakir baba."
Genç adam dumura uğramış bir ifadeyle kızına bakarken küçük kızın karşısında oturan mösyö derin bir kahkaha atmıştı.
"İnsanlara bu şekilde hitap edemeyiz tatlım."
Küçük kız itiraz etmek için ağzını açmışken büyük paltolu adam konuştu.
"Yo yo, lütfen bırakın konuşsun. O kadar uzun zaman oldu ki aslında kim olduğumu birilerinin yüzüme söylemeyişi."
Küçük kız masum bir ifadeyle babası ve mösyö arasında mekik dokurken babasını omzundaki eli sıkılaşmıştı.
"Biraz fazla dobra bir çocuk."
Adam gülerek başını salladı.
"Harika bir çocuk."
Marinette onore olmuş bir biçimde gülümsedi. Adam gülümsemesine karşılık vererek babasına döndü.
"Hazırlanabileceğim bir yer var mı acaba?"
Tom hızlı bir şekilde adamı giyinmesi için geçirirken kızına olduğu yerde beklemesi için işaret etmişti.
Küçük kız ayaklarını sallayarak yeni öğrendiği bir şarkıyı söylerken babasının sözünü tutup oturduğu yerden kalkmamıştı.
Babası geri döndüğünde az önce mösyönün oturduğu yere oturup kızına baktı.
"İnsanlara karşı onların fakir olduğunu söyleyemeyiz tatlım. Bu onları üzer."
Küçük kız anlayamayan bir ifadeyle babasına baktı. Az önceki adam üzülmemişti ki.
"Ama..."
"Herkes mösyö kadar anlayışlı olmayabilir."
Babasının sözünü kesmesi her ne kadar küçük kızı sinirlendirse de anlıyordu. Başını sallayarak anladığını babasına da gösterdi. Adam gururlu bir ifadeyle kızının başını okşayarak gülümsedi.
"Aferim benim küçük meleğime."
Küçük kız kulaklarına varan bir gülümsemeyle babasına karşılık verdi.Meyhane gösteriyi izlemek için gelen müşteriler ile dolarken genç adam kızını gözden kaybetmemeye özen gösteriyordu. Küçük kız tezgahın üstüne oturmuş meyhane çalışanı bir kadınla gülerek sohbet ediyordu.
Tanrı bu çocuğu öyle özenle yaratmıştı ki bütün kulları çocuğu kendilerinden biri gibi görüyordu. Adam gülerek siparişleri iletmek için ordan oraya koşuşturdu.
Küçük kız karşısındaki sarışın kadının saçlarındaki değerli taş görünümlü verilmiş tokalara ilgiyle bakıyordu. Sarışın kadın tıpkı babası gibi burada çalışıyor ve müşterileri eğlendirmek için şarkılar söylüyordu. Marinette sesinin çok güzel olduğunu düşünüyordu.
"Saçların çok güzel."
Küçük kız uzanıp sarı buklelerden birini okşarken gülümsemesi büyüdü.
"Seninkilerde öyle tatlım."
Matmazel yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ile küçük kızın saçlarını okşadı. Marinette yüzüne gelen bir tutamı öfkeyle geri çekti.
"Hayır hiç güzel değiller, şuna baksana sürekli ne oluyor."
Kadın cezbedici bir kahkaha ile küçük kızın yüzüne gelen perçemi geri çekti. Kahküllerini geriye sabitlemek için kullandığı tokayı çıkararak küçük kızın saçına taktı.
"Bak şimdi ne kadar güzel oldu."
Küçük kız sevinçle bir kahkaha atarken genç kadının yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Genç kadın küçük kızın yüzünü elleri arasına alıp burnunun ucuna küçük bir buse kondurdu.
Marinette heyecanla yeni tokasını babasına göstermek için tezgâhtan indi. Babası kalabalık bir masanın siparişini alıyordu. Gömleğini çekiştirerek genç adamın kendisine bakmasını sağlamıştı. Siyah buklelerini bir arada tutan tokayı göstererek sordu.
"Bak baba nasıl olmuş?"
Babası şaşkınlıkla kızının simsiyah saçlarını süsleyen kırmızı uğur böceğine baktı.
"Bunu nereden buldun?"
Küçük kız bar tarafını işaret ederek az önce yanında olduğu genç kadını işaret etti.
"Matmazel Sophie verdi."
Adam genç kadından tarafa baktığında matmazelin de onları izlediğini gördü. Genç kadın gülümseyerek onlara el sallayınca küçük kız karşılık verdi.
Adam kızının sırtını sıvazlayarak onu eski yerine göndererek işine geri döndü.
Işıklar sahnede toplandığında servis işini yeni bitirmiş ve kızının yanında yerini almıştı. Matmazelde elindeki şarap dolu kadehi ile onların yanındaydı. Küçük kızın sabah tanıştığı mösyö sahnede yerini alırken Marinette çocuklara özgü bir hayretle çığlık attı.
Mösyö üzerindeki pelerini ritmik bir şekilde çıkarıp ellerini iki yana açarak selam verdi. V yaka beyaz gömleği ışığın altında kemikli bedenini gösteriyordu.
Müzikle ahenk içinde kıvrılarak dans etmeye başladı. Ritim yükseldikçe dans hızlandı ve müziğin doruk noktasında adamın ağzından püsküren alevler bütün meyhaneyi inanmazlık nidaları altında bıraktı.
Küçük kız nutku tutulmuş bir biçimde gözünü kırpmadan sahnedeki adamı izliyordu. Adam gösterisini bitirene kadar ne tek kelime etmiş ne de kımıldamıştı. Yükselen alevler yüzünden ısınan meyhane havası küçük kızı rahatsız etmeye başlamıştı ancak bu gösteriyi kaçırmak istemiyordu. Gösterinin sonuna kadar soluksuz beklemişti. Genç mösyö övgüler eşliğinde sahneden inerken babasına çıkmak istediğini söylemiş ve beraber Paris'in yaz gecesine adımlamışlardı.
Küçük kız yaz meltemini yüzünde hissetmenin mutluluğu ile gülümserken az önce tanıklık ettiği gösterinin coşkusu ile göz yaşlarının esiri oldu.
Babası endişeyle küçük kızını kolları arasına aldı.
"Sorun ne meleğim?"
Küçük kız babasının güçlü kollarını etrafında hissetmenin güveni ile başını omzuna gömmüş ve hıçkırıklarını serbest bırakmıştı. Adam büyük bir korkuyla küçük kızını daha sıkı sararak kucakladı.
"O adam..."
Adamın korkusu katlanarak bedenini baştan ayağı titretti.
"...çok güzeldi baba."
Adam rahatlayan bir nefes verdi.
"O zaman sorun ne meleğim?"
Küçük kız başını kaldırıp babasına baktı.
"Bunu nasıl yaptı?"
Babası içten bir gülümsemeyle tek elinin işaret parmağı ile küçük kızının önce alnına sonra burnuna sonra da küçücük kalbinin attığı göğsüne dokundu.
Bu hareketi küçük kızın sakinleşmesini sağlarken onu yere bırakıp yanına diz çöktü.
"Çünkü o adam bizim aksimize bir insanın değil bir ejderhanın ruhunu taşıyor."
Küçük kız hayret nidaları az önce çıktıkları kapıya baktı.
"O bir ejderha mı?"
Babası başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır ama Tanrı bize mucizelerini insanlar yoluyla gösterir meleğim. O adamda bunun için burdaydı. Tanrı'nın mucizesine tanıklık edebilelim diye."
Marinette anladığını gösteren mırıltılarla gözlerindeki yaşları sildi. Babası saçlarından kayan uğur böceğini düzelterek başının üstüne bir buse kondurdu.
"Hadi, artık evimize gidelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Juliet Ölmeli
FanfictionŞiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı...