6. BÖLÜM

146 19 5
                                    

          Edith Piaf - Sous Le Ciel De Paris

Paris / 19.01.06

Küçük kız tıklım tıklım dolu meyhanede babasının yanına ulaşmak için çabalarken bir yandan da elinde tuttuğu peluş kediyi düşürmemeye çalışıyordu. Ayakları yerden kesildiğinde babasının uzun ince bedenini ve eskimiş kaşmir ceketini görmüştü bile. Çocuklara özgü bir çığlıkla gülerek kendisini tutan kişiye baktı.
"Mösyö Lüpen."
Adam yaşına göre telafuzu kusursuz küçük kızı kolları arasında sıkı sıkı tutarken derin bir kahkaha attı.
"Babanı mı arıyorsun, küçüğüm?"
Küçük kız siyah saçlarını gözlerinin önünde yaylandırarak başını salladı. Aynı zamanda bulduğunu göstermek için tombul eliyle babasının bulunduğu ve üstünü toparlamakta olduğu masayı işaret etti.
İri kıyım adam kendisinden beklenmeyecek bir nezaketle küçük kızı taşırken çevredeki gözler onlara dönüyor kalabalıktaki matmazeller küçük kızın sevimliliği hakkındaki övgülerde bulunuyorlardı.
Genç adam elindeki bezi omzuna atarak üst üste yığdığı tabakları dikkatlice kaldırdı. Kirli bulaşıklardan kurtulup dinlenme hayalleri tıklım tıkış alana baktığı her seferde suya düşüyordu.
"Baba!"
Yorgunluğu duyduğu mutlu çığlıkla uçup giderken tabakları masaya koyup patronunun kucağında kendisine doğru gelen küçük kızına döndü.
"Marinette..."
Küçük kız belini aşan saçlarını savurarak mösyönün kucağından inip ona doğru koştu. Küçük bir kızın babasına duyabileceği tüm güvenle onu tutacağını bilerek genç adama doğru zıpladı. Güveni boşa çıkmamıştı.
Küçük kız bu seferde alkol ve sigara kokan ceketinin altında bile dünyanın en güçlü adamı olan babasının kollarında yükselmişti. Kahkahalar atarak içinde bulunduğu meyhaneyi cennetten bile saf bir hale getirirken adam büyük bir aşkla bakıyordu kollarındaki küçük kıza.
Tanrıya bir kez daha şükranlarını sundu genç adam, kendisine verdiği bu şans için.
Küçük kız kolları arasındaki peluş kediyi daha da sıkarken gülümsemesi büyüdü.
"Artık eve gitmeliyiz."
Adam yorgun bakışlarla arkasındaki dağınıklığa göz gezdirdi.
"Tatlım biliyorsun ki..."
"Bu küçük melek haklı, artık eve gitmelisiniz Tom."
Adam tok sesli patronuna mahçup bakışlar atarken itiraz etmek için ağzını açtı ancak iri kıyım patronu buna mahal vermeyerek o akşamın harcını cebine sıkıştırmıştı.
Adam kızaran yüzünü gizlemek için elinden geleni yaparken açıklamaya girişti.
"Yarın sabahtan burda olur ve çift vardiya yaparım belki..."
Omzunda hissettiği güçlü el adamın sözünü kesmesi için yeterliydi. Patronu kucağında uyuklayan kızının yanağını okşayarak konuşmaya nokta koymuştu.

Adam kucağındaki meleği uyandırmamak için büyük bir çaba sarf ederek tek eliyle tek odalı dairelerinin kapısını açtı.
Kapı açılır açılmaz yüzüne çarpan rutubet kokusu içine işleyerek evde olduğu hissini ona tattırırken yorgunluğunu unutup küçük kızı kumaşı eskimeye yüz tutmuş koltuğun üstüne bıraktı.
El örgüsü bir battaniye ile küçük kızı soğuğa karşı korumak için sarmaladı. Ardından her gece yaptığı gibi yanı başına çökerek uyku onu ele geçirene kadar küçük kızı izledi.
Marinette. Küçük kıza bu ismi meyhanede tanıştığı falcı kadın vermişti.
"Mucize sahibi..."
Demişti falcı kadın ismin anlamı için. İlerde mucizelere adını yazdıracak bir kız için güzel bir isimdi bu. Adam Tanrıya olan inancını kazandığından beri inanmaz olmuştu böyle şeylere ancak isim o kadar doldurmuştu ki kulaklarını ve o kadar sevmişti ki telaffuzunu tereddütsüz koymuştu bu ismi küçük kıza.
Küçük kız iç çekip ters tarafa dönünce omuzlarından kayan örtüyü düzeltti genç adam. Arkada bıraktıkları 4 yılın ardından hala inanamıyordu küçük kızın yanında oluşuna. Sanki hepsi bir rüyaymış gibi ertesi güne o olmadan uyanacakmış gibi korkuyordu.
O yüzden her gece izliyordu küçük kızı. Her gece nöbet tutuyordu siyah buklelerin başında. Geçen 4 yıl boyunca verdiği mücadele geldi gözlerinin önüne. Küçük kızın aurasını saklayabilmek için gösterdiği çaba takdire şayandı doğrusu.
Gözleri yorgunlukla kapanmaya başlayana kadar küçük kızın saçlarını okşayıp Tanrıya dua etti genç adam.
Onları ayırmaması için dua etti yaratıcısına. Elinde olsa bütün kaderinin onunla yazılmasını isterdi. Kader kalemini eline alıp adını adının üstüne yazmak, ölümsüz yaşamında bu küçük kızla ölüp gitmek isterdi. Ancak biliyordu ki bu imkansızdı. Kader elbet yollarını ayıracak ve ölüm bir gün yalnız birini bulacaktı.
Genç adam bu karamsar düşünceleri savurmak istedi aklından ancak yapamadı. Göz yaşları göz pınarlarına hücum ederken sessizce bastırdı acılarını. Küçük kız uykusunda mırıldanırken kokusunu içine çekerek öptü yanağından. İmkansızı istedi Tanrısından. Kader bir kez olsun umutlarını duysun istedi. İstedi ve istedi.

Juliet ÖlmeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin