•21•

241 19 3
                                    

Medya: Cem Karaca - Tamirci Çırağı

6 kasım 2021
Mete'den;

Kahvaltıdaki o anı hatırladıkça sanki karnıma, içten tüylü bir şey sürtünüyormuş gibi karıncalanıyordu. Daha fazlasını isteyen ve merak eden tarafım hiç susmuyordu. Suratımdaki aptal gülümseme ise hiç geçmiyordu. Yanlış olduğunu bilmeme rağmen hoşuma gidiyordu. Bu hissiyata engel olmak için büyük bir çaba veriyordum. Onu gördüğüm ilk an ellerim, onun vücudundan hiç ayrılmayacakmış gibi hissetmemi engellemeye çalışıyordum.

Genelde çabalarım yetersiz kalıyordu.

Sikeyim temasımız çok güzeldi be. Cinsellikten öte tamamlanmış hissi yaratmıştı. Bu his o kadar güzeldi ki uzun zamandır oradan oraya savrulmamı kısacıkta olsa engellemişti.

O olayın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Bilerek değil tamamen yoğun olduğumuz için görüşememiştik. Benim terapiler ve araba alım satımı üst üste yığılmıştı. Onun ise yakalaşan vizeleri daha rahat halledebilmesi için erkenden yapmaya başladığı maketler, sunumlar ve tez hazırlığı...

Kaputu açık arabaya eğilmiş motoru gözden geçiriyordum. Bu haldeyken bile nasıl aklıma düştüğünü bilmediğim Doruk işime odaklanmamı engelliyordu. Bu sebepten dolayı ard arda şarkı mırıldanıp düşüncelerimi Doruk'tan uzaklaştırmayı denedim.

Başaralı olmuş sayılırdım ancak ön cebimden gelen titremeye kadar. Titreyen telefonu hissetmemle kalp ritmimim bozulması bir oldu. Arayan kişinin o olduğunu düşünmek bile kalbimin düzenli yaptığı işi bozmasına yetiyordu. İşte Doruk'un etkisi bende bu denli büyüktü. Çıkardığım telefonun ekranına baktığımda gülümsemem daha da artmıştı. O arıyordu çünkü. İşareti sağa doğru kaydırıp aramasını cevapladım.

"Efendim?"

"Yaşar ustanın orada mısın hala?"

"Evet dün aldığım arabaya bakıyordum." dediğimde ortama kısa bir sessizlik düştü. Sonrasında "Hmm." diyerek bozmaya çalıştı.

Özlemiştim onu. Yazdan beri en uzun görüşmediğimiz zamandı ve ben ona öyle alışmıştım ki eksikliğini hissediyordum, eksikliğini yaşıyordum.

"Gel buraya. Çok bir iş yok gibi varsa da yanımda durup yalnız bırakmamış olursun beni." Cümleler öylece dilimden dökülmüştü. Kalbim ne söylemek istiyorsa onu söylemişti. Dilime engel olmadım. Mantığımı o buraya gelince devreye sokardım.

"Engellemeyeyim ben seni." diyen çocukla gözlerimi devirdim.

"Engellemezsin yavrum. Gel, bekliyorum."

"Peki... Bir şey istiyor musun?" dediğinde gülümsedim.

Birde böyle düşünüyor tatlı tatlı ya.

"Sen gelsen yeter." Dilimden dökülenleri bu sefer engelleyip, mantık süzgeçinden geçirsem iyi olurdu amına koyayım.

İşin o tarafına olmaz diyordum ama umut veriyor gibi konuşuyordum çocukla.

"Yani fazlasına gerek yok. Her şey var burada. Her neyse arabaya bakayım ben. Öptüm, görüşürüz!" diyerek hızla kapattığım telefonu duvar dibindeki masaya koydum. Güzel saçmaladın mal herif. Kendimi sikeyim ya.

Yattığım tekerlekli uzun, araç altı bakım tahtasının aniden çekilmesiyle elimde flaşı açık duran telefonu düşürmem bir oldu. Arabanın altından çıktığımda karşılaştığım pişkin suratı görmemle ise kalbimin ritminin bozulması bir olmuştu. Siktir, çok tatlıydı ulan.

"Ustam hayırdır, var mı sıkıntısı bizim arabanın?" demesiyle sırıtarak sol elimi ensesine atıp zaten eğilmiş olan bedeni daha da üzerime doğru çektim.

"Var birader, gel yanıma göstereyim."

Yaptığım hareketi beklemiyordu çünkü gözleri gözlerime doğru dalmışlardı. Kahveleri, zaman ilerledikçe derinleşiyordu. Bir bacağını dizden kırmış, iki bacak arama yerleştirmişti ve erkekliğime değiyordu. İçinde olduğumuz çekimden uzaklaşamıyordum. Tam tersi hafif aralık duran dudaklarından yüzüme gelen esintiyi kesmek istiyordum. Dudaklarımla...

Uzaklaşamayacağımı anladığım için dudaklarımı aralayıp konuşmaya çalıştım ama sesim fısıltıdan halliceydi.

"Uzaklaşsana..."

Tutuk bir şekilde kafasını sallayarak geriye doğru çekilmeye çalıştı. Erkekliğimdeki dizini sürterek çekerken uzandığım tahtanın kaymasıyla dengesini kaybedip dizini erkekliğime geçirmesi bir oldu.

"Siktir!"

Acıyla inleyerek iki elimi erkekliğime götürdüğümde karşımda afallayan çocuk elini nereye koyacağını bilemeden elimin üstüne, koluma, yanaklarıma saliselik koyup geri çekiyordu.

"Ben- Ben özür dilerim. Bir anda kaydı. Mete! İyi misin?"

"Değilim." diyerek elimi bastırmaya devam ediyordum.

En sonunda ellerini bir bacağıma koyup dikkatle bana bakmaya başladı. Yaklaşık bir dakika kadar olduğum yerde kıvranmaya devam ettim. Acısı geçmesede yanı başımda üzgün bir şekilde duran çocuğu fark etmemle elimi bastırdığım yerden çektim. Suratıma yerleştirdiğim gülümseme ile gözlerine baktım.

"İyiyim yavrum, endişelenme artık." Konuşmam pek fayda etmemişti çünkü hala tedirgin bakıyordu. Zaten benimki de hala yanıyordu.

Elimi yumruk yapıp kaldırdım ve hafifçe omzuna geçirdim. "İyiyim diyorum. Kaldır beni, hadi."

Kafasını tutukça sallayıp, ayağa kalktı. Öne doğru hafifçe eğilip elini uzatmasıyla, sıkıca kavradığım elden güç alarak doğruldum. Erkekliğime giren acıyla suratımı büzüştürmemek için kendimle cebelleştim. Yoksa bu çocuk daha da üzülecekti. Titreyen kahveleriyle elalarımı kontrol etmeye devam ederken sırıtarak hafifçe yanağına tokat attım.

"İyiyim diyorum la."

"Oh! Tamam la dedin ya inandım." diyerek kendini küçük tabureye atan çocuğa gülümseyerek kafamı salladım.

"Çay dolduruyorum?" dememle o da bana gülümseyerek kafasını salladı.

Bunun devamı çıkmazdı. Zaten meredeyse bir ay olmuş bölüm atmayalı. Vizelerde bitti umarım sık sık ilk başlardaki gibi yazar atarım.

Eğer hala buradaysa o üç kişi, uzun aradan sonraki geri dönüşü umarım beğenmişsinizdir.















13.4.22

Dalgalara Direndim • |BxB|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin