Onaltıncı bölüm.
Hava aydınlanırken hayatının da böyle bir aydınlanma yaşaması için içinden dilekte bulunuyordu. Üst üste yaşadığı bu felaketler artık onu çok yormuştu. Ağrıyan başıyla bir sağa bir sola dönerek uyumaya çalışıyordu. En sonunda pes ederek yatakta doğruldu. Kuşların cıvıltısı kulaklarını doldururken odanın perdesini açtı. Sürgülü kapıyı açıp terasa adımladığında derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.
Ne çok ihtiyacı huzura, rahatlamaya uzun zamandır hissetmediği duyguları yaşamaya. Ruhen kendini bir çıkmazda hissediyor, bir boşluğun içinde bir yerlere tutunmaya çalışıyordu.
Ani bir fren sesiyle kapalı olan gözleri açıldı. Asrın arabasını sert bir şekilde durdurduğunda Ülkü'nün balkonda olduğunu gördü. Telefonu hızla çalarken açıp kulağına götürdü. Kısa bir an kurdukları göz temasında bile onun gözlerindeki korkuyu görmüştü.
Ona suratını döndü ve kulağındaki sese odaklanmaya çalıştı. Aklının bir köşesinde zaten o varken bir de gözünün önünde olmasına dayanamazdı. Şu an yumuşamak hayatta isteyeceği en son şeydi.
"Bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim!" Orta yaşlarda bir adam sesi duyup sinirlerine hakim olamazken sinirle tısladı. "Kimsin sen? " karşı taraftan bir gülme sesi duyduğuna hızla kaldırdığı elini direksiyona sertçe geçirdi. "Bu kadar sinirlenmene gerek yok şampiyon. Sadece sevgilini kurtarmak için neler yapacağını görmek istemiştim."
Asrın sinirle gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldığında konuştu. "Ne istiyorsun?" Karşı taraftan bir mırıldanma duyduğunda ip gibi gerilen sinirlerini zor zaptediyordu.
"Önce testler Asrın, önce acı çekeceksin. Hep senden bir adım önce olacağım. Hep ne olacak diye düşünerek yaşayacaksın!" Karşı taraftan gelen bağırış sesleri artarken kimin canını yaktığını düşünmeden edemiyordu. Karşısındaki adam bir blöf yapmıştı. Yani şimdilik, bu blöf gerçekleşebilirdi de.
Telefon kapandığında Asrın bir kaç dakika düşündü. Kim olabilirdi bu? Yiğit'in arabası yanına park ettiğinde arabadan indi ve eve adımladı. Evin geniş salonuna ulaştığında kendini koltuğa bıraktı. Kollarını dizlerine dayayıp elleriyle şakaklarını ovarken sakinleşmeyi denedi.
"Abi ne oldu?" Yiğit karşısındaki adamı ilk kez böyle görüyordu. Asrın kafasındaki kargaşayla o kadar meşguldü ki onun sorusunu duymadı. Yiğit sorusunu tekrarladığında Asrın koyulaşmış gözleriyle Yiğit'i delip geçti.
"Biri benden bir şeyler istiyor Yiğit ama ben ne istediğini de kimin istediğini de bilmiyorum." Asrın karmaşık kurduğu cümleleri tekrar kafasından geçirdi. Yiğit anlamadığını belli ettiği bakışlarıyla onu izlerken düşünüyordu.
"Abi hiç mi düşündüğün biri yok?" Asrın derin bir nefes alarak oturduğu koltukta arkasına yaslandı. Sinirden gülen yüzüyle konuştu.
"Liste o kadar kalabalık ki sadece biri yok!" Bu durum daha çok canını sıkmıştı. Yiğit'te bu saatten sonra ne diyeceğini bilemiyordu. Araştıracaktı bir şeyler bulmaya çalışacaktı ve bulmalıydı da.
Asrın sinirle alnını ovalarken zihninde gezen tilkiler durmaksızın koşuyordu. Canını yakan herkesin canını yakardı. Onun dünyasında hiç bir şey karşılıksız kalmazdı.
Ülkü uyur uyanıklık arasında bir yerlerde gezerken tıklatılan kapıyla sıçradı. Odanın kapısı açılırken yatakta oturur pozisyona gelmişti. Kapıya çevirdiği uykulu gözleri Elif'i gördüğünde omuzlarını düşürerek gözlerini kapattı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek ile Şeytan
Підліткова літератураKader uzun bir yol yazmıştı onlara. İsteksizce birleştirmişti yollarını. Bir arada kalmamak için verdikleri çabalar, tam tersine dönüp birlikte olmak için verdikleri bir mücadele olmaya başlamıştı. Mücadelelerine başladıklarında fark etmiştiler bir...