" Ah kimsenin vakti yok oturup ince şeyleri anlamaya."Dördüncü bölüm.
"Komşu?"
Sabahı sabah etmişken, kalçasını ağrıtan yerden kalktı. Arabasına binip, aynaya baktı. Berbat görünüyordu, akmış makyajı mavi gözlerini ortaya seriyordu.
Kontağı çevirip arabayı çalıştırdı. Otoparktan çıkıp ana yola girdi. Gaza basmak içindeki öfkeyi susturmuyordu. Öfke, nefret, merhamet, bir gecede insan bütün duyguları yaşayıp onlara veda edebilir miydi? O etmişti.
En çok ta merhametine veda etmişti çünkü hep, merhameti ihanet ediyordu ona. En çok o üzüp o ağlatıyordu onu.
Yüreği hiç sönmeyecek bir ateşle yanıyor gibiydi. Bunun nedeni, sevdiği adamı görmesiydi, evet. Ona çok aşık olmuş bir kızdı.
Toy, bilgisiz. Öylece sevmişti onu, sevginin ne olduğunu bilmeden. Doğruyu, yanlışı bilmeden. Ne acıydı ki, ilk aşkından öğrenmişti hayatı. Üzülmenin, kırılmanın ne olduğunu. Şımartılmış ve el bebek gül bebek olarak büyütülüp, böyle yere çakılmıştı işte.
Evin sitesine girdi. Bagajı açıp, arabadan indi. Yavaş adımlarla ilerleyip bagaj kapağını kaldırdı. Bavulunu alıp, yere bıraktı. Bagaj kapağını kapatıp önüne döndüğünde, onu gördü.
Korkmuş bir eda ile sıçrarken, takım elbisesi ve toplu saçları onu mest etti. Taktığı takılar onu değişik gösteriyordu, hem ciddi hem samimi. Samimi olmak ve Asrın dedi içinden şaşırmış bir eda ile Ülkü. Onun samimi olabileceğine inanmıyordu.Elindeki beyaz kupayı arabanın bagajına bıraktı.
" bak beni tehdit edeceksen, daha sonra edebilirsin. Özlü, tehditlerini unuttuğunu sanmıyorum." Ülkü, kendisini düzgün cümle kurabildiği için tebrik ederken,
Asrın ne kadar çok ağladığını düşünüyordu. Çatallaşmış sesi, ve gözleriyle epeyce ağladığını anlaması uzun sürmedi.
Asrın, arabanın üzerine bıraktığı kupayı ona uzattı. Sıcaktı ve sesine iyi gelebilirdi. Ülkü ne olduğunu şaşırmış bir şekilde ona baktı. Asrın bardağı salladığında, sıcak kahve küçük ellere ulaştı.
" evine götürüp, bardağını mı yıkıyayım yoksa yeniden kahve mi yap-" Ülkü'nün sesini bölen Asrın, "İç" dedi. Ülkü bir elindeki kupaya baktı, bir de Asrın'ın yüzüne. Ciddi duruyordu fakat sırıtan ifadesi yüzünden hiç silinmiyordu.
Ülkü, ona oyun oynadığını düşündüğünde bardağı Asrın'a uzattı. " beni zehirlemeyeceğini nerden bileceğim?" Asrın gerçekten bu kızın, gerizekalı olduğunu düşünüyordu.
Geniş bir sırıtışla, Ülkü' nün saçma sorusuna cevap verdi, " Eğer içinde zehir olsaydı, içtiğim için ölmem gerekirdi." Bardağı Ülkü'nün elinden alıp, bir yudum aldı. Ülkü'nün elini çekmesine izin vermeden, tuttuğu ele içtiği kupayı bıraktı.
" şimdi iç şu kahveyi" şaka yapıyor olmalıydı, onun bardağından içmeyecekti değil mi? " Ülkü ya şu kahveyi iç, yada seni kendi arabanın bagajına atar burda bırakırım." Ülkü elindeki kupayı dudaklarına götürdü. Bir yudum içtikten sonra aynı tür kahveyi sevdiklerini gördü.
Asrın, Ülkü'nün kahve içişini izledikten sora arkasındaki Porsche marka arabasına ilerledi. Düğmesine basıp, arabanın kulbunu açmaya hazırlandığında Ülkü'ye döndü. "Kupamı içtikten sonra yan eve bırakırsın, neticede komşuyuz" Ülkü ağzındaki küçük miktar kahveyi dışarıya püskürttüğünde, Asrın çoktan arabasına yerleşmişti.
Geri geri gelip park yerinden çıktı ve hızla gözlerden kayboldu. Ülkü yaşadığı olayın şokuyla elindeki bardağa baktı. Ölüm fermanı gibiydi, yan evlerinde oturuyordu. Bavulunu çekiştirerek eve yürürken, kahvesini yudumladı. Evin kapısına girdiğinde bitmiş bardağa baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek ile Şeytan
Fiksi RemajaKader uzun bir yol yazmıştı onlara. İsteksizce birleştirmişti yollarını. Bir arada kalmamak için verdikleri çabalar, tam tersine dönüp birlikte olmak için verdikleri bir mücadele olmaya başlamıştı. Mücadelelerine başladıklarında fark etmiştiler bir...