11.

385 46 11
                                    

Bıçaklanmak adeta Osman'ın işine yaramıştı. Pervane ona iyi davranıyor ve en önemlisi çoğu zaman onu görmezden geliyordu. Bu da bir tehdit olarak görülmediğini ortaya koyuyordu. Bıçaklanmasının ardından iki toplantı düzenlenmişti. Osman bunlarda Pervane'nin tam yanındaki sandalyede yer almış onu kurtardığı içinde grup içinde sorgusuzca kabullenilmişti.

Çorumlunun yapamadığını o üç hafta içinde yapmıştı. Abdullah toplantı içinde üniversitenin içindeki kilit isimleri söyleyivermişti. Osman bu isimleri anında aklına kazımış ve akşamında Yıldırım Komutana haber vermişti. Ama Topal Cafer ve kızı arasındaki konuşmalara pek dahil olamıyordu. Adamın tam konumunu bir türlü öğrenememişti. Doğrusu Pervane ve Topal Cafer'in konuşmaları hep tuhaf bir şekilde son buluyordu. Kız büyük bir hüzünle telefonu kapatıyor gözleri uzaklara dalıyordu. Osman o anlarda onun hayatını sorguladığına inanmak istiyordu. 
Kızın kendisine sorular soracağı günleri iple çekiyordu. 
Ne için savaşıyorum?
Neden buradayım?
Babam benimle neden böyle konuşuyor?
Ve daha onlarcasını kendisine sorması için Osman sabırla bekleyecekti. Pervane yine bir telefon konuşmasına son vermiş ve dünyadan uzaklaşmış gibiydi.

Pervane oteldeki çalışma odasının camından puslu Almanya sabahını izliyor elindeki telefonu sıkarak sakinleşmeye çalışıyordu. Babası onu Türkiye konusunda oyalıyor adeta Almanya da kalması için bahaneler üretiyordu. Almanya hükümetinin yardımlarını elinin tersiyle itemiyordu. Türkiye'deki insanlarının desteğindense babası parayı seçiyordu. Ona çok fazla şey anlatmıyor sadece emirler yağdırıyordu. Aklı erdiğinden beri bakıcıların elinde büyümüş babasını bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az görmüştü. Onu her anlamda büyüten örgütün kendisi olmuştu. Sürekli etrafında dolanan insanlar onu hiçbir zaman görmemiş ve anlama gereği hissetmemişlerdi. İstedikleri tek şey aklı olmayan onlar için ateş eden bir silah yetiştirmekti. Pervane de zamanla bunu kabul etmiş ve sessizce boyun eğmişti. 
Şimdi ise büyümüştü farklı şeyler yapmak istiyordu. Ona anlatılan toprakları görmek halkını yakından tanımak istiyordu. Bilmediği bir ülkede aslında bilmediği ülkesi için debelenip duruyordu. Neyi neden yaptığını artık bilmiyordu. İçindeki koca boşluk yaşadığı her gün her nefesinde daha da büyüyordu. 

Osman ona birçok defa seslenmiş karşılığında boş gözlerle karşılaşmıştı. Pervane aslında orada değildi. Ve bunu anlayan Osman olduğu yerde oturup sessizce durmaya karar vermişti. Genç kadının içindeki savaşa karışmamaya karar verdi. 

Pervane elindeki telefonu camın kenarına bıraktı ve masasının üzerindeki viski şişesine uzanıp kendine bir bardak doldurdu. Ciğerlerine kadar yanmak ayılmak istiyordu. 

Abdullah okulu, Büşra oteli o ise babasının emirlerini ve hayallerini idare ediyordu. Babası bu sefer ona Alman hükümetinden bütçe istemesi gerektiğini söylemişti. Irak'ta adamları parasız kalmıştı ve daha azına savaşmak istemiyorlardı. Köşeye sıkışan Topal Cafer telefonda ona ateş püskürmüştü. Pervane bu siniri stresi haketmediğini çok iyi biliyordu çünkü elinden gelenin fazlasını yapıyordu.

Elindeki viski bardağını Affan'a uzattı ve adamın şaşkın gözlerinde hüzünlü bakışlarını gezdirdi. Bu adam onun hayatına balıklama dalmıştı. Onu tepetaklak etmişti ve hayatını kurtarmıştı. Olanlar mantığına o kadar aykırıydı ki Pervane oturup sinirden gülmek ve 'sen hangi cehennemden geldin' demek istiyordu Affan'a. İçinde bir huzursuzluk vardı ama bunun yanında adamın onu rahatlatan ve kasıp kavuran bir tarafı da vardı.

"Hayatımı kurtarmış olsan da sana güvenmiyorum..."
"Beni öpsen ve sana karşı savunmasız olsam da sana güvenmiyorum..."
"İçimdeki o yalnız kız çocuğu senden ve senin yapacaklarından korkuyor... Sende farklı bir şeyler var Affan..."

AŞK YARASI (Osman Polat) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin