15. Bölüm

148 23 1
                                    


O an radyoda Özcan Deniz'den " Dön Desem"  parçası çalıyordu...

Pervane her şeyin bu kadar hızlı gitmesinden en ufak bir memnuniyet duymuyordu. İçini kemiren her şey onu bitirmek üzereydi. Affan, Büşra, Abdullah, babası, örgüt, para meseleleri... Her şey boğazına sarılmış durumdaydı. Bazen her şey düzgün gidiyormuş gibi geliyor olsa da bazen bu bile ona tuhaf geliyordu. Belki de hayatında ilk defa Türkiye'ye gidecek olmak onu delirtmek üzereydi. Oteli satmış paranın yarısını babasına yollamıştı. Irak durumu bu parayla biraz rahatlamış olsa da Pervane hâlâ neden tüm bunların içinde olduğunu sorguluyordu. İçini kemiren o şüphe hiç bir zaman azalmıyordu.

Ne uğruna savaşıyordu bilmiyordu!

Bunu Abdullah'a söylediğinde genç adam ona gülerek Türkiye'ye tamamen döndüğünde her şeyi anlayacağını söyleyip durmuştu. Ona sadece "görmen lazım Pervane, görüp izlemen ve anlaman gerek" demişti. Pervane neyi anlayacaktı bilmiyordu. Babası senelerdir ne için savaşıyordu bilmiyordu, doğrusu biliyordu ama bunun altında daha derin konuların olduğunu düşünüyordu. Öğrenmek içinse can atıyordu. 

Almanya'daki son işlerini de halletmiş odasında oturuyordu. Tezini tamamlamış ve tüm denklik işlemlerini bitirip İstanbul'da özel bir okuldan ilk onayını almıştı. Sırada sadece sözlü mülakat kalmıştı. Okul konseyinden onay aldıktan sonra işi durumu da netleşecekti. Abdullah'sa İstanbul'daki örgüt üyeleriyle görüştükten sonra Büşra'yı İstanbul'a yollamış ve mekanı gezmesini ayrıntılarla ilgilenmesini, en önemlisi fotoğraf çekmesini istemişti. Evet satılık ilanında her şey açık açık yazıyordu ve fotoğraflarla insanların beğenisine sunulmuştu ama Pervane işini sağlam kazığa bağlamak istemişti. 

&&&

"Komutanım burda işler çok uzadı kendilerini sağlama almadan harekete geçmiyorlar. Oteli sattılar ama hala oteldeyiz. Türkiye dönüşünü söylediklerinde işlerin hızlı olacağını düşünmüştüm ama hiç de öyle olmadı. Sizi yanlış yönlendirdiysem özür dilerim," dedi mahcup bir sesle Osman. 

Karşı tarafata onu dinleyen Yıldırım gürültülü bir şekilde nefes alıp Osman'a kızmak üzereyken askerinin üstüne gitmemesi gerektiğini kendisine hatırlattı. 

"Bak aslanım beni sinirlendirme. Senlik bir durum yok işlerin uzayabileceğini tabii ki hesaba kattık. Bizimkilere yeni imaj yarattık kimlik bilgileriyle ve geçmişleriyle ilgilendik. Bunlar bile epey zamanımızı aldı. Şimdi sadece senden gelecek haberi bekliyoruz. İstanbul'dayız ve tetikteyiz, sen sıkıntı yapma yeter," dedi Yıldırım ve telefonu Yakup'u gördüğünde neredeyse düşecekti. Kahkahasını ise hala tutamıyordu.

Osman komutanının kahkaha attığını duyduğunda merakına yenik düşmüştü.

"Komutanım Yakup bir şey yaptı değil mi?"

Yıldırım alnını ovuşturdu ve derin bir nefes alarak tekrar güldü.

"Hemen anlaşılıyor dimi o atom karıncanın bir şeyler yaptığı. Üniformanın içinden  çıktığından beri huzursuzluğu tavan yaptı."

Osman onları merak ediyordu ama en çok da özlemine ket vuramıyordu. Yanlarında olamamak onlara faydası olmadığını düşünmek içten içe onu tüketiyordu.

"Anladım komutanım Yakup işte ne yaparsa yapsın asla şaşırmam."

"Osman sakın kafanı bir şeye takma ve onları izlemeye devam et biz buradayız ve senden gelecek haberleri bekliyoruz. Sağlıcakla kal aslanım," dedi ve telefonu sıkıntıyla kapattı.

&&&

Zülfikar komutan yaşına aldırış etmeden, durmadan çalışıyor il il geziyor herkesle konuşuyordu. Kızı sınırdan kaçırılmıştı. Yanında bir ufak kız çocuğu daha vardı. Ve içten içe biliyordu, inanıyordu. O kundaktaki bebek onun bebeğiydi ve örgüt bir gün ona karşı bu durumu kullamak için kızını sağ bırakıp kaçırmayı seçmişti. Taşların hepsi yerine oturuyordu ama Zülfikar komutan bir türlü net bilgilere ulaşamıyordu. Türkiye sınırlarından sonrası meçhuldü. En son çare İran askeri kanadından yardım isteyeceklerdi. Girişten sonra kadınların konvoyu nereye gitmişti, dağılmışlar mıydı yoksa bir yere mi yerleşmişlerdi. Zülfikar komutan elinin İran ordusuna mahkum kalmasından nefret etse de bu ufak tefek bilgileri  onlardan almak için araya kimi sokması gerektirse gereksin sokacak ve ufak adımlarla da olsa gerçeğe doğru koşmaktan vazgeçmeyecekti.

&&&

İSTANBUL

"Komutanım mekan bugün hareketlenmeye başladı," dedi Deniz ve uzun namlulu silahının üstüne uzanırken tekrar mırıldanmaya başladı.

"Bu sefer Osman'dan daha net haberler geleceğini hissediyorum," dedi ve gözünü Alman Barına dikti. Yıldırım onun sessizliğinin ardından kulağına dokundu ve barın önünde dilenci kılığında dolaşan Şenol'a seslendi.

"Şenol neler oluyor orada?"

Şenol kalabalığın arasında deli bir dilenci rolünde dolanıyor ama gözlerini Alman Barından ayırmıyordu. Yırtık ve kirli kıyafetleri onu adeta görünmez kılmıştı. Elindeki gülleri satmaya çalışırmış gibi üç siyah arabanın yanına koşmuş ve en öndeki aracın camına yapışmıştı.

"Allah rızası için bir tane gül al abim!"

Camlar yarıya kadar açıldığında Şenol hemen içeriye göz attı, içeride beş kişi vardı ikisi kadın üçü erkekti ve tipleri hiç de hoş değildi. Şenol yüzünü buruşturmadan durabilmek için çaba harcadı. Deli gözleriyle önde oturan adamlara baktı tekrar ve elindeki gülleri uzattı. Kapıyı açıp onu yere yapıştıran iri adamlar  dikkat etmeden etrafından dolaşarak mekana girmeye başlamışlardı. Üstüne atılan dolarları ise sonradan görmüştü Şenol.

"Komutanım dolar bakımından zengin olduk ama örgütünde adam bakımından zengin olduğunu hatta her bakımdan zengin olduğunu size söylemek zorundayım," dedi Şenol asık suradıyla yerdeki paraları toplarken.

Yıldırım gizlendikleri evin camından barı izlerken sinir boğazını sarmaya başlamıştı. Nefes alamıyormuş gibi olduğunda evi turlamaya başladı. Deniz'den uzaklaşarak tekrar Şenol'a odaklandı.

"Şenol dikkat çekmeden oradan uzaklaş buraya gel elimizdeki fotoğraflara bak bakalım belki bazılarının ismini cismini önceden öğreniriz işimiz daha kolay olur," dedi Yıldırım , Şenol'un araçlardan inenleri görmesi bile onlar için çok önemliydi. 

"Tamam komutanım geliyorum ama bir şey daha var bu iyi haber olabilir," dedi Şenol sesinden mutlu olduğu anlaşılıyordu. Yıldırım komutan onun sevincine ortak olmak için can atıyordu.

"Komutanım adamlar içeride çalışacak adam aramaya başlamışlar. Bir an önce buraya gelmeliyiz Osman'dan haber beklersek geç kalabiliriz. Belki de Pervane Hanım her şey halledilmeden buraya gelmeyi hiç düşünmüyordur," dedi Şenol ve komutanının ne diyeceğini merakla bekledi.

"Tamam Şenol sen buraya gel herkesi toplayalım ben üstlerime haber vereyim sonrada bir  plan yaparız," dedi Yıldırım ve bakışlarını tekrar Deniz'e çevirdi.

"Onları öldüremeyeceğini biliyorsun dimi Deniz?"

"Hayallerime de emirler veremezsiniz ya komutanım!" dedi ve gülümseyerek barı izlemeye devam etti. 

Yıldırım'sa askerine gülümseyerek bakmaktan başka bir şey yapamadı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AŞK YARASI (Osman Polat) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin