baekhyun ile fransa'da karşılaştığımız o ilk seferde hissettiklerimi anlatacak, dünya üzerinde hiçbir dil keşfedilmemiştir eminim.
bir insan hem dünyanın en mesut hem de en bedbaht kişisi olabilir miydi?
hem tamamlanmış hissedip hem de yarımdan az kalmanın can acısını tadabilir miydi?
buldum derken, elindekini de kaybedebilir miydi?baekhyun bana o kısacık anda bunları hissettirmişti. abartısız, -ve belki de o anki duygu yoğunluğum bu düşüncelerimden çok daha yoğundu- çok daha büyüktü.
böyle bir şey mümkün olabilir miydi?ömrüm boyunca bir salise olsun görmediğim, gözümün öylesine bile değmediği biri, tepetaklak etmişti beni, hem de on dakika dahi geçirmemiştik. o an, makrosaliselerin birinde aklımdan geçirdiğim, "şimdi bizi kabul etse ve konuşsak" adlı hayalim bile delirtmeye yetmişti kalbimi.
kalbim, adeta özgürlüğü için hapsedildiği kafesten kurtulmaya çalışan bir serçe gibi çırpınıyor baekhyun'a ulaşmaya çalışıyordu. oysa baekhyun onu farketmemişti bile.
yine de diyordu, olsun, varsın o beni kabul etmesin, ben onun yakınında da huzurluyum.bu neydi tam olarak. aşk mı? hem de ilk görüşte? gerçekten buna inanamayacak kadar realist bir insandım. fakat, bu durumu adlandıramamak canımı sıkıyordu.
jongin ile havaalanına geldiğimizde biletleri aldığımız ilk an, baekhyun'a fotoğrafını çekip attım. ve devamında kore'ye vardığımızda da havaalanından bir video çekerek gönderdim. kendisini bizim yüzümüzden rahatsız hissetsin istemiyordum.
jongin, baekhyun'u görmüş ve konuşmuş olması gerçeği ile yetinmiş görünüyordu, oysa hayal ettiği hiçbir zaman böyle bir karşılaşma olmamıştı. yine de, "kader bana bunu uygun gördüyse, bununla yetinmeliyim" diyerek konuyu gerçekten kapatmıştı. ya da şimdilik beni kandırıyordu.
ben de daha fazla bu konuyu düşünmeyerek işlerin başına geçmeliydim.
yolculuk, jet lag etkisi vesaire demeden direkt olarak şirkete gittim. ne kadar meşgul olursam, kalbim o kadar dinginleşirdi.nitekim düşündüğüm gibi de oldu, telefondan gelen bildirim sesine kadar, kaç saat çalıştım farketmemiştim bile. bu bildirimin dikkatimi dağıtma sebebi ise, kişisel telefonuma gelmiş olmasıydı.
merakla telefona uzandığımda ekranda önce instagram simgesi ve peşi sıra baekhyun'un mesajı belirdi. ilk birkaç saniye boş boş ekrana baktım, hayal görme olasılığım neydi?
derin bir nefes alarak mesajı açtım, açıkçası kötü tek bir kelime görmeye dayanamazdım.
tr.bbaek: "merhaba chanyeolsshi. mesajınızı yeni gördüm, umarım sağ salim varmışsınızdır. siz ayrıldıktan kısa süre sonra, size karşı tavrımın çok kırıcı ve kaba olduğunu fark ettim.
fakat, takdir edersiniz ki, henüz iki kere gittiğim bir ülkede, dilini dahi tam anlamıyla bilmiyorken üstelik, iki yabancı adamın karşımda dikilip adımı söylemesi her zaman karşılaştığım türden bir durum değildi.
yine de bu size kaba davranmam gerektiği anlamına gelmiyordu. sizden ve kuzeniniz jonginsshi'den içtenlikle özür dilerim.
kendinize iyi bakın. iyi günler.ah, muhtemelen orada akşam olmuştur, iyi akşamlar chanyeolsshi."
mesajı defalarca kere okudum. belki onlarca kez. her okuduğumda, biraz daha derinleşiyordu gülümsemem. üstelik baekhyun herhangi açık bir kapı bırakmamıştı bile.
yalnızca yazmış olduğu resmi fakat kibar kelimeleri bile mutlu etmişti beni. tüm yorgunluğum, göğsümde uzanıp kalan karamsarlığım kalkmıştı.cevap verip vermemek arasında kararsız kalsam da cevap vermemeyi seçtim. baekhyun, ürkek bir ceylan yavrusu gibiydi adeta ve onu korkutmaktan çekiniyordum.
fakat bu anda beni dürten şeytanlarıma kulak verdim. otuz iki yıllık hayatımda ilk kez şeytanlarımı büyük bir arzu ile dinliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traveler | chanbaek
Fanfiction[TAMAMLANDI] instagram vloggerı baekhyun ve reklam şirketi yöneticisi chanyeol'un hikayesi 🌈 yan çiftler; hunho ve kaisoo