6- hunho/kaisoo

1.2K 106 113
                                    

-junmyeon-

hukuk fakültesi son sınıftaydım onu ilk gördüğümde. herkesten uzakta, çatık kaşları ile amfiye girer, her derste başını kaldırmadan hocanın ağzından çıkan her şeyi not alır ve ders bitiminde beş dakika oyalanmadan direkt giderdi.
buzlar prensi diyordu fakültedeki çok kişi ona. bazıları da bu hallerini yapmacık bulup arkasından atıp tutuyordu.
ben ise merak ediyordum, neden böyle. fazla ilgimi çekmişti ve doğrusu konuşabilmeyi ne çok istemiştim.

bir gün, mezuniyetime bir hafta kalmışken, onun da son finalleri oluyordu. kütüphanede ders çalışırken karşısındaki sandalyeye oturmuştum. bu daima olan bir durum olduğu için, istifini bile bozmamıştı. tam beş saat boyunca, o son sınavlarına çalışırken ben onu izlemiştim de bir kere kaşını kaldırıp yüzüme bakmamıştı.

mezun olduktan sonra da yüksek lisans ve savcılık sınavına hazırlık için devamlı fakülteye uğradığımdan sık sık görüyordum onu. yine böyle bir ziyaret anında öğrenmiştim onun da savcı olmak istediğini. nasıl da çocuksu bir sevinç kaplamıştı o gün içimi.
"onunla aynı hedefe sahibim" diye kahkahalarla gülesim gelmişti.

hiçbir şeyini, adından başka hiçbir şeyini, bilmediğim o çocuğa sebep yıllarca mesken tutmuştum fakülte yollarını. bir gün gözü gözüme değer yahut bir gülümseyişine şahit olurum diye.

olmuştum da. o üçüncü sınıfa geçmişti ve dersleri o kadar iyiydi ki bu gidişle üç buçuk yılda bitirecekti fakülteyi. her zaman okula tek geldiğinden yine tek geleceğini ümit etmiştim ama yanında bu kez iki genç vardı. ikisi de oldukça sevimliydi ve işin ilginç yanı, o, o çocukların yanında gözleri kısılıncaya dek gülüyor ve sürekli bir şeyler anlatıyordu. öyle hayran kalmıştım ki o haline... kafeteryada oturdukları iki buçuk saat boyunca ben de oturmuş onları izlemiştim, daha doğrusu yalnızca onu. o ise yine beni fark etmemişti.

mezun olduğunda da yine o çocuklar vardı yanında. nasıl da sıkıca sarılmışlardı üçü birbirine.
"neden bu kadar yakınlar nesi oluyor o çocuklar" diye düşünmekten alıkoyamamıştım kendimi.

işin kötü yanı, yalnız benim değil, ondan hoşlanmayan birçok kişinin daha dikkatini çekmişti bu durum. ve iğrenç söylentiler yayılmıştı.
bunlardan en iğrenci ise, üçünün sevgili olduğu yönündeki söylentilerdi.

tanrım... o söylentiyi çıkaran çocuğu öldüresiye dövmek istemiştim fakat bu bana yakışmazdı. yine de onun bunu duyup üzüleceğinden endişe ettiğim için bölüm başkanı ile bu durumu konuşmuştum.
bölüm başkanı o'nun hakkında her ne biliyordu bilmiyorum fakat böyle bir söylenti olduğunu duyduğu anda söylentiyi çıkaran o....... çocuğunu okuldan atmıştı. gözünün yaşına dahi bakmadan.

o ise, hiçbir zaman bilmemişti onun için yaptıklarımı. hoş, bilsin diye yapmıyordum ama bir kez olsun, yalnız bana özel değseydi gözleri, yetinirdim bununla.
olmamıştı.

yurtdışında yaptığım doktora sonrası tekrar ülkeye döndüğümde kardeşim ve kuzenimin aksine mesleğime devam etmek istediğimi aileme açıklayınca hepsi hoşgörü ile karşıladı bu durumu.

savcı olarak girdiğim adliye binasında henüz on dakika geçirmeden çarpıştığım kişi o'ydu. yine kaşları çatıktı yine gülmüyordu fakat bu sefer ben her ne akla hizmetse sinirle sataşmıştım ona.
"önüne bakmadan yürümemen gerektiğini ne zaman öğreneceksin bay kibir"

bay kibir mi... aptal kafam. asla öyle biri olmadığının farkındaydım, yine de böyle aptalca bir cümle kurabilmiştim.
o ise, birkaç saniye yüzüme bakıp ardından arkasını dönerek gitmişti. hiçbir şey olmamış gibi.
ve bu beni daha çok sinirlendirmişti.

traveler | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin