Bölüm XIV - İki Şehrin Hikayesi

28 3 72
                                    

HARAMİLER - Büyük Şehir

BÖLÜM XIV - İki Şehrin Hikayesi

"Ben genç yaşımda ölmüş gibiyim, yaşayan bir ölüyüm. Hayatım boyunca hep böyleydi."
-Charles Dickens

İnsanın yaşamından ölüm akardı aslında. Çünkü acı, milim milim işlerdi vücuduna; küçük, sivri bir iğne gibi adeta. Ağır ağır. Kanaya kanaya. Her bir noktadan. O acıyı o kadar benimserdin ki bir süre sonra varlığını hissetmezdin. Acıya alışırdın. Ağlamazdın. Sadece kanardın. Ve yanardın. Bu hikaye hep yakardı. Ama şimdi hava karardı, yapraklar sarardı. Ve Gazi Ata, başka bir şehirde gözlerini açmayı başardı.

Düşmanı olduğu saat ona ihanet ederek alışık olduğunun dışında bir şekilde hızlı akmıştı. Eskişehir'den Diyarbakır'a süren o uzun yolu anlamamıştı bile çünkü o an orada değildi. Tamamen zihninin mapushanelerinde tıkanıp kalmışken onu hayata döndüren şeyin ne olduğunun oldukça bilincindeydi ve bu kafasını karıştırıyordu. Yanında oturan Özde'nin kafası, uykuya daldığı için Gazi'nin omzuna düşmüştü. Kadının saçlarından gelen çiçek kokusu tüm dikkatini dağıtmıştı. Eğer ki arabanın içinde onları korumak adına duran askerler olmasa önüne düşen saçları çekip yüzüne bakardı. Onu uyurken görmeyi merak etmişti o an.

Özde, uyandığında onun omzuna yattığını fark edince utançtan yüzüne bakamamıştı yol boyunca. Bir yandan da hayret etmişti. Onun tanıdığı Gazi, rahatsız olduğundan kendisini uyandırıp huysuzluk yapardı. Öyle bir şey olmamıştı. Saatlerce o pozisyondaydı.

Diyarbakır'a, Özde'nin kaldığı siteye girmişlerdi bir süre sonra. Özde, artık Gazi'nin kalacağı daireyi göstermişti. Özde'nin evinin bir kat altı, bahçe katıydı. Özde oradayken bir şeyler anlatmış olsa da Gazi çok halsizdi ve hiçbir şey dinleyecek durumda değildi. Saate bakmaksızın kendini yatağa atmış, bir daha uyanmamayı içten içe dileyerek gözlerini kapatmıştı.

Diyarbakır'daki birinci sabahında Özde, tabii ki de onu ziyaret etmişti. Gazi'nin on iki saati geçmiş bir süredir uyuduğunu fark edince ise bir şey olma korkusuyla onu sarsmıştı. Uyandığında eski halsizliği katbekat artmıştı. Öksürüyordu, boğazı dehşet ağrıyordu. "Karın ortasında ıslak kazakla gezersen olacağı bu!" diye azarlamıştı Özde onu. Ardından evinden hemen soğuk algınlığı için ilaçları ve Seyit'in Gazi'ye gönderdiği parayı vermişti. Oysaki para tamamen Çağman ailesindendi ama elbette ki Özde bunu söyleseydi Gazi o paraları yakıp üzerinde dans etme gibi bir eylemde bulunabilirdi. Bu yüzden bu sırrı kendisine saklamıştı.

Özde gittikten sonra Gazi verilen tüm yüklü parayı alkole yatırmıştı. İlaçlarını da asla içmemişti. Buzdolabını daha önceden doldurmuş olmalarına rağmen ağzına bir lokma koymadan sadece içmişti. Sonra uyumuştu. Kalkınca tekrar içip tekrar yatmıştı. Her düşünmeye başladığında bir tek atıyordu, çoğu zaman bir taneyi geçiyordu çünkü beyni uyuşana kadar içiyordu.

Çoktan teğmenliğine geri dönmüş Özde, işten çıkıp direkt Gazi'nin yanına gelmişti. Uyuyordu yine, hemen yanı başında bir votka şişesi vardı. Sadece çeyreği kalmış şişeye bakıp gözlerini kocaman açmıştı. Özde ne yapacağını şaşırmış olsa da en sonunda acısıyla onu yalnız bırakmayı seçip yukarı çıkmış, yemek yapıp büyükçe bir miktarını ona getirmişti. Gazi sabaha karşı uyandığında vücudunda bir şey olmadığı için safra kusmuştu. Yemek yemeye hali yoktu ama tepsinin üzerinde bir not vardı. "Sana yemek hazırladım. Bunları yemen lazım Gazi. İlaçlarını da içmeyi unutma!" Özde'nin elinden çıktığı için değerli geldi ona bu yemekler. Eski yaşantısından sonra ona yemek yapan tek kişi Sultan Teyzesiydi. Ah, bir de onun için sürekli tatlılar hazırlayan Yasemin... Kızın yaptıklarını hep Seyit'e verirdi, bu yüzden hala başka birisinin yemeğini yememişti. Yani... Özde hala ilklerine girebilirdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 04 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BİZİ BEKLE | ANTEBELLUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin