Bölüm VIII - Kurt Kanunu

58 11 190
                                    

David Hidalgo&Los Refugios Tiernos - Nunca

Pink Floyd - Comfortably Numb

BÖLÜM VIII - Kurt Kanunu

"Kaç yaşına girersek girelim, hiçbirimiz çocukluğumuzu atamıyoruz üstümüzden."

-Kemal Tahir

Saatin kaç olduğundan haberi yoktu. Ne zaman ayın güne yenilip düştüğünden, güneşin sabaha kol açtığından veya ruhunun ne zaman boşluğa dönüştüğünden... Beyni fikir çölü haline gelmiş, kalbi ise Sibirya topraklarını andırırcasına bir değişim geçirmişti. Buzullar arasında çözülüp giden balçık toprak... Bataklık toprak... Bütün duygular çekilen kumlarında boğulmuştu.

Salih, Kemal Tahir'in üçüncü kitabını bitirene kadar Gazi okumadan kalamamıştı. Bu şekilde kaçıyordu herkesten. Su içene yılan, kitap okuyana şeytan dokunmazdı. O da iblislerinden uzaklaşmak için elinden geleni yapıyordu. Bugün okuduğu ikinci kitaptı. Orda yazan bir söz ise tamamen onun durumunu anlatıyordu. Çürüdük hepimiz... Çürüdüğümüzün farkına varmadan çürüdük!

Seyit'ten ödünç aldığı kaset çalarda babasının dinlediği 70'ler şarkıları çalıyordu. Pink Floyd dinlerken sanki babası yanındaydı. Led Zeppelin çalarken annesiyle babasının kavgasını duyabiliyormuş gibi hissediyordu. En sonunda AC/DC'ye dönüyordu kaset. İşte o zaman annesi baba oğulu yalnız bırakıyordu. Sinirle odadan çıktığında da babasıyla kafalarını sallayarak coşuyorlardı.

Ne kadar güzel anısı vardı aslında baktığında. Ailesiyle on yıl geçirmişti ve bu on yılı dolu dolu yaşamıştı. Evet, çoğu zaman onlar il dışında veya işleriyle olurlardı ama Gazi'yi de çok yalnız bırakmamaya çalışırlardı. Geldiklerinde her zaman telafi ederlerdi bunu. İlkokuldan bir arkadaşını hatırlıyordu. Babası fabrikatördü. Ne zaman onlara gitse annesi de babası da olmazdı. Çocuğu okuldan almaya hep lüks arabalarda şoförler gelirdi. Veli toplantılarında yüzleri görülmezdi. Yaşıyorlardı ama hayatında olmayan birisi yaşasa bile ne fark yaratırdı ki?

İşte bazen sırf acısını dindirmek için ailesini takas etmek istiyordu. Onunla ilgilenmeyen bir ailesi olsa şimdi bu kadar bitmiş olmazdı. Ama on yaşındaki Gazi, her şeye sahipti. Yaşıtlarından oldukça zekiydi, maddi durumu gayet yerindeydi, ailesi muhteşemdi, etrafındaki insanlar onu severdi. Tek sıkıntısı biraz yalnızlık çekmesiydi lakin onun da üstesinden gelebiliyordu. Şimdi ise yalnızlıktan başka hiçbir şeye sahip hissetmiyordu kendini. Yine bir ailesi vardı aslında. Hatta artıdan bir ağabeyi. Yine de işler kağıt üzerinde görülen kadar kolay gitmiyordu. Gazi Ata Başeğmez 2020 yılının hiçiydi. Tamamen yokluktu. Koskoca gürültünün içindeki sessizlikti. Sadece sessizliği, kalabalığın şiddetinden daha gürültülüydü.

Soğumuş çayından yudum almak için elini kurdunun tüylerinden çektiğinde London huysuzca homurdandı. Gazi, London'ın onu büyük bir kurt olarak gördüğünü düşünürdü hep. Evet, Jack London kitaplarında insanları hep insan olarak göstermişti ama kurtlarla yaşayan Gazi'ydi. Sanki babasıymış gibi ona sokuluyor, yemekler getiriyor, onu koruyordu.

Bazen Gazi de kendisini büyük bir kurt gibi hissetmiyor değildi. Çünkü kurtlar bir tehdit gördüğünde ilk iş olarak saldırmazdı. Onlar saklanırlardı. Gazi de London da on yıldır saklanıyordu. İkisi de sürülerinden çıkmış, kendi iki kişilik sürüsünü oluşturmuştu. Onların kürkleri yanıktı, kanlıydı. Unutmamışlardı. Kurtlar unutmazdı.

Bozatlı ailesi onu yanına aldığında London'dan ayırmamıştı kollarını. Birlikte geceleri evden kaçıp ormana giderlerdi. Saatler boyunca ormanda gezerlerdi. London mırıldanır gibi havlayarak onunla konuşurdu. Bir av gördüğünde saldırır, etini onunla paylaşırdı. Tabii ki Gazi yemezdi ama yer gibi yapardı. Sonra birlikte ulurlardı dağda. Bazen karşı tepeden başka ulumaları duyarlardı, bazen sadece London duyardı. Gazi Bolu'ya geldiği ilk senelerde Türkçe ettiği kelimelerden daha çok ulumuştu.

BİZİ BEKLE | ANTEBELLUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin