2

456 52 3
                                    

Son kez kendimi aynada kontrol ettikten sonra siyah montumu üzerime geçirip evden çıktım. Yeji ve hyunjin henüz gelmişlerdi. Ryujin ise oraya kendi gideceğini söyledi.

Hızlıca arabanın arka koltuğuna oturduğumda yeji hızla arkasına döndü. "Bakayım ne giymişsin."

Memnun olduğunu belli eden mırıltılar çıkararak geri döndü önüne. Siyah, opak çoraplarımın üzerine krem rengi bir etek, siyah bir gömlek ve krem rengi blazer ceketimi giymiştim. Krem rengi, siyah bağcıklı botlarım ile uyuşturmuştum kıyafetlerimi.

Hyunjin, yol boyu -her zaman yaptığı şey- boş boş konuşmuştu. On beş dakikalık yolculuğumuzun ardından vardığımız yer iç açıcı değildi.

Tamam, bir partiye gideceğimi biliyordum ancak bunun Jay park tarafından yapılacağını bilmiyordum. Jay ile aram kötü değildi. Ancak genelde verdiği partilerde çekilen bazı videolar sosyal medyada paylaşıyordu ve genelde bu paylaşımlar jay'in arkadaşının hesabındandı.

Bu videolar, utanç vericiydi.

Montumu bizi kapıda karşılayan ning'e verdim. Birlikte içeri geçtiğimizde yeji, hızla mutfağa yönelmiş ve biz salona geçene kadar yanımıza üç bardak bira ile gelmişti.

Koltuğa oturduğumuzda elimize bardakları tutuşturmuş ve konuşmuştu. "Bu gece eğleneceğiz. Bu yüzden sarhoş olmaktan kaçmayın." Bardağı önümüzdeki, yere yakın masaya bırakarak söylendim. "Biliyorsun, herkesin yanında içmem. Ayrıca jay park bana güven vermiyor."

"Siz iki ergen, umurumda değilsiniz." diyerek bardağıyla birlikte uzaklaştı hyunjin. Kendisi hiç ergen değil oysaki. Ayrıca ben reşit bir insanım, ergenliği aşalı çok oldu.

Yeji birasından bir yudum alarak, "Hadi ama, o kadar kötü biri değildir."

"Kötü olup olmamasını merak etmiyorum. Zaten yarım saat sonra gideceğim. İçmenin bir anlamı yok."

Bıkkınca nefes verdi. "İyi. Bu sefer ayağına kapanacak değilim. Otuz dakikalık partinde iyi eğlenceler." Elini sallayarak mutfağa giden yeji'nin ardından oturduğum koltukta kıprandım.

Bir kaç dakika sonra ryujin yanıma gelmiş ve bana nasıl olduğumu sormuştu. Kısa süren sohbetimizin ardından o da karışmıştı kalabalığa. Ve ben, öpüşecek kişi bekleyen bir kaç aptal ile yalnız kalmıştım.

Ardından yanıma bir beden yerleşti. Hafif yeşil saçları, siyahlara bürünen bedeni ve elindeki içkisi ile birlikte oturan lee heeseung.

Her bir davranışı ile nefesimi kesen, beni öldürüp tekrar dirilten biriydi o. Kalbimi attırıp durduran, gülümsemesi ile beni hayattan soyutlayan heeseung. Kalabalığın arasındaki siyahlara bürünmüş bedeni ile insanlığa isyan ediyor.

Kafamı yana çevirdim, koltuğa kafasını yaslamış, beni izliyordu. Kalbimi duymaz umarım. "Neden geldin?" diye sordum sonlara doğru kısılan sesim ile.

"Bilmem. Bu aptal yerin içinde içmeyi reddeden ve rezil bir şekilde dolaşmayan tek insan olduğun için?"

Derin bir nefes verdim. Sen yanıma her geldiğinde en çok dağıtan ben oluyorum aslında.

"Peki sen? Sarhoşsun değil mi?" Sorduğum soruya elindeki bardağı göstererek yanıt verdi. Gülümsedim. Umarım bu an asla bitmez.

"Neden böylesin karina?" diye sordu gözlerini kısarak. Anlamadığımı belli ederek çattım kaşlarımı.

"Neden diğer kızlar gibi yakışıklı erkek görünce flört etmiyorsun? Ya da gerekmedikçe konuşmayıp, kendini bilgi ile doldurarak yaşıyorsun? Böylesine güzel olmana rağmen, dikkat çekmeye çalışmayıp kendi halinde ve kendi dünyanda yaşamayı tercih ediyorsun?"

Anlaşıldı. Lee heeseung sarhoştu ve yarın kim olduğumu bile hatırlamayacaktı. Gereksiz ve önemsiz bir cevap verdim.

"Çünkü gerçek dünya cahiller ile dolu. Ve ben onların arasına düşüp gittikçe cahilleşen bir aptalım."

Güldü. Bardağında kalan son yudumu da dikti. Adem elmasına giden gözlerim, onları gördü ve sertçe yutkundum.

"Sen bir aptal değilsin. Senin gibi ne yapacağımı bilmek isterdim. Baksana, yirmi yaşındayım ama hala ufak bir ev partisinde bile içmeden duramıyorum."

Bu sefer ben güldüm. Çalan müzik onunla birlikteyken bir ninni gibi geliyordu. Bana karşı küfürler yağdırsa bile asla sesimi çıkarmazdım. Ben onun alanında zayıf halkaydım.

"Peki hiç seviyor musun karina? Sen hiç birinden hoşlanmadın mı?"

Karşımda duran bedene o kadar çok aşığım ki şu an kendini öldür dese, yapacağım.

"Oldum tabii. Ancak kendi içimde yaşamayı daha çok seviyorum."

"Platonik takılıyorsun o zaman?"

"Hayır. Aksine kendi içimde bu duyguyu yaşlandırıp öldürüyorum."

Kaşlarını kaldırdı. Tatmin olmuşçasına salladı kafasını. "Sen gerçek bir insana göre oldukça yücesin." Gülümsedim. Bunu düşünmüyor değilim.

Etrafına bir göz gezdirerek ayağa kalktı kalbimin katili. "Ben gideyim. Güzel sohbetti karina."

"Güzel sohbetti heeseung." Ona adı ile seslendiğimde sırıttı. Ardından göz kırpıp uzaklaştı yanımdan.

Ve ben, tekrar yalnızlığa bürünerek evime gitmek için ayaklandım.

love tonight, heerinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin