Neo Culture Koleji, Müzik Klübü~
Claude Debussy hayranıydı.
Onun empresyonist müziği, ruhundaki her bir karmaşanın üzerini kaplamış koyu renk katmanlarını andırıyordu kendine, muhtemelen. Öyle demişti bir keresinde müzik dersinde.
'Uyumsuz, sanki piyanodan da müzikten de anlamayan birinin yazdığı anlamsız notalar gibi... Bir o kadar da harmonik. Hem nefret ettirip hem sevdiriyor gibi.'
Analizlerini unutamazdım. Çoğu zaman ortalarda gözükmeyen insaniyeti ve kendi oluşunu unutmama pek imkan yoktu. Ciddi bir hal alırdı bakışları her zamankinin aksine. Dikkatle; sınıfta kimseye bakmayarak, gözlerini notalardan bir saniye ayırmadan analiz ederdi. Bu nedenle müzik kulübüyle basketbolu aynı anda ilerletiyordu. Onsuz buranın ilerlemeyeceğini -üzülerek- ben dahil herkes kabullenirdi sorsanız. Lee Jeno bu kulübü ayakta tutan O "mükemmel" öğrenciydi kısaca.
Beni yıkışının tam aksine hem de. Canı isterse bir şeyleri ayakta tutacak güce sahipti. Hayret etmemek elimde değildi doğrusu.
Jeno Debussy'den nefret de ederdi. Sürekli eleştirir, fazla özgün olmasını aşırıya kaçırdığından, müziğine gerçek bir resim çizilemeyişinin tuhaf olduğundan yakınırdı. Derdi neydi kimse bilmezdi fakat bu adamla kesin suretle bir derdi vardı. Empresyonizm konusu işlenirken müzik öğretmenimiz Bay Park'la ikisinin uzun uzun konuştuğunu anımsar gibiydim.
Kaşları çatılmış halde beline koyduğu sol eliyle sınıftaki sanat profesörüne kafa tutuşu da bu yüzdendi. Okulda yapılacak geleneksel 'NeoN Müzik Festivali' nde Claude Debussy'nin Voiles adlı parçasını çalmasını istemişti çünkü ondan. Bu tarz programlarda yönetici konumunda olduğundan, genelde her ne söylese pek itiraz etmeden yerine getirilirdi. Öyle diyordu sınıftakiler en azından.
Seul Sanat Okulu'nda da eğitim verdiğinden ismini duymayan yok denebilirdi. Okula geldiği bu son bir haftada herkesin peşinde pervane oluşuna bakılırsa pek bir değerliydi bu adam. Üstelik gençti de. Bakışları bir kedinin keskin bakışlarını andırıyordu ve her nasılsa bana her değdiklerinde bir ürperme geçiyordu sırtımdan. Sanki içimi görebilirmiş gibi, sakin ve uysal. Ama bir o kadar da baskın."Bak genç adam, bu parçanın ne kadar önemli olduğunu göremiyorsan bile sana ne söyleniyorsa sorgulamadan sadece yap. Programda her kesimden insan bizi izleyecek. Karmaşa şimdiden başlarsa nasıl ilerleyeceğiz? Koskoca festival hepimizin neyi sevdiğine bakarak hazırlanırsa... Olmaz tamam mı? Bazen itaat etmeliyiz. " Kocaman gözlerle adama bakıp derin bir nefes aldı.
İtaat etmekten nefret ederdi O.Geniş omuzlarının yükselişinden anladım streslendiğini. Sol tarafımda oturan Jaemin iç geçirip camdan dışarıya dikti bakışlarını, sanki daha fazla bakamayacakmış gibi... İçi gider gibi... Bu haline üzüldüğümü belli etmemek adına bir şey demedim.
"Yelkenler. Birbirine uymayan aptal bir yapboz parçasına yelkenler ismini vermiş adam. Neden bunu sahneliyoruz? İlle Debussy olacaksa en azından Rêverie herkesin daha hoşuna giderdi. Daha... Hissedilir bir parça." Dedi hiddetle. Alnında biriken teri elindeki mendille silip ayaklandı Bay Min Yoongi sanki kendini zor tutuyormuş gibi. Beyaz yüzünde yer yer kızarıklıklar belirmişti. Konuşma ilerledikçe sınıf daha sıcak gelmeye başlamıştı benim için bile. Herhangi birimiz olsak muhtemelen şu ana kadar azar işitmiştik, biliyordum. Onun koridorda birilerine bağırdığına şahit olmuştum zira geçen seneki festival öncesinde.
"Evet beğenilirdi. Ama mesele kendini beğendirmek değil ki Jeno. Amacımız sanatın ne kadar farklı, karmaşık; uyumsuz ama uyumlu olabileceğini göstermek. Gelecek olanlar sanatla ilgilenen insanlar. Seul Sanat Lisesi de dahil birçok lise öğrenci ve öğretmenleriyle burada olacak. Parçanın ismi yelkenler, çünkü Debussy sandığının aksine zeki biri. Amacı, müziğindeki o senin yapboz dediğin parçaların her birini kendi kendine ilerleyen, birbirinden uzak ama aynı suda gittiklerinden bir o kadar da yakın olan yelkenler gibi tanımlamaktı. Darmadağınık, saçma ve bir o kadar da dokunaklı hatta duygusal olduğunu sen de biliyorsun." Haklıydı. Bay Min sözlerinde oldukça haklıydı. Öyle ki, Jeno uzunca sessiz kaldı ve sonunda sessizce tamam dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Make You Feel My Love || MarkHyuck
Teen Fiction//MarkHyuck// ... Aynada karşıma geçmiş soğuk bir tebessümle geceyi olduğundan daha zifiri bir siyaha boyayan, rengi de hayatı gibi solmuş bu beden bana mı aitti? Ben miydim bunca zaman kendine işkence edip siyah bir yağmur bulutuna hapsolan? Benim...