Haru

176 17 15
                                    

Seul, Güney Kore~

[8 ay sonra]

Küçükken insan canavarların ve diğer tüm kötü varlıkların karanlıkta tüneyip ortaya çıkmak için geceyi özellikle beklediklerini düşünürdü. Sinsi bir histi bu, insanı ürpermeye itecek türden hani.
Uzun bir süre, bu yanılgının sindiği çocuk yüreğinizle geceleri altına saklandığınız yorganınızın sizi hayatın darbelerinden koruyamayacağını anlamanız ruhunuza inen ilk darbeyi de beraberinde getirirdi. O yorgan sanki birden incelir, karanlıkta gizlendiğini sandığınız canavarlar şimdi ışığa saklanmış halde aniden karşınıza gelirlerdi. Beklenmediktir bu geçiş.
Kendinizi içinde koruduğunuzu sandığınız yatağınız diken olmaya başladığında özellikle hissedersiniz ne kadar da nahif düşündüğünüzü.

Çocuksu, toy.

Gün ışığında ortaya çıkan her bir canavar hayatınızın bir köşesini dişleri ve pençeleriyle paralamaya başladığında ise artık ne çocuksunuzdur, ne de saf. Bu ani yüzleşmenin etkisi eski halinizi çabucak unutturup yeni, bilinmedik kimliğinize oturtur sizi. Aynaya bakmadan geçen günlerin sonunda birden aklınıza kendinizi yoklamak geldiğinde ise işler artık önüne geçilemeyecek bir hâl almış haldedir muhtemelen. Aynadaki yüz sizin olsa da o yüze gizlenmiş milyon tane duygu sizden çok uzaktır.

Bazen, hatta sık sık kabullenilmesi gereken bir gerçek oturur boğazınıza. "Bazen hiçbir yol bir diğerinden daha iyi falan değildir. Bazen yalnızca çaresizsinizdir ve başka bir yol yoktur."

Her sorunun bir çözümü olduğu saçmalığına inanmayacak kadar çok şey yaşamıştım kısaca. Hayat, yüzleşmelerimi; elvedalarımı ve merhabalarımı hep fazla aceleye getirdiğinden de olsa gerek yaşımdan tamamen bağımsız bir ruhaniyetle sürdürüyordum yaşamı. Ne kadar yorgun olduğumu anlatabilmeyi dilerdim en azından...

Terapinin sonlarına geldiğimizi söylemişti o haftasonu doktorum. Aniden. Öyle aniydi ki asla beklemediğim bu gerçeği ciddiye alamadım bile.

Öyle ya, bunun ne anlama geldiğini henüz kendime açıklayabilmiş değildim. Son bir senede hayatımda her şey tamamiyle değişmişken başladığım bir işi ilk defa bitirecek olmak benim için yeni bir histi nihayetinde. Genelde elimi attığım her şey yarım kaldığından doktorun ağzından çıkan bu birkaç kelimeye gülmeden edememiştim.
Bayan Eurydice anlayışlı biriydi neyse ki. Alınmamıştı bu alay eder tavrıma.

İsmi çok hoşuma gidiyordu. Onunla ilk tanıştığımız zamanlarda tek bir kelam etmek istemediğimi söylediğimde isminin hikayesini anlatmayı teklif etmişti bana.
Yorgundum. Yine yenildiğim bir savaştan kendime, bedenime dönmüştüm ve kimseyle konuşmak istemiyordum daha fazla. Fakat O beni konuşmaya zorlamadı. Belki de bir şeyler dinlemeliydim. Bir hikaye, bir masal, ya da ne bileyim bir efsane...
İçinde benden bir şeyler hem olan hem de olmayan bir şeyler...

"Orpheus... Lirini bir çaldı mı, evren üzerinde onun ayaklarına hayranlıkla kapanmayacak kimse yokmuş. Onun müziği bir Dünya'ya bedelmiş." Dedi gözlüklerini geriye itip bakışlarını benim gibi camdan dışarıya çevirmeden önce. Camlar kirliydi. Dışarısı kirin pasın arasından gözükmüyordu neredeyse. Ancak o an gözümün önündeki boş defterde O'nun kelimeleri vardı yalnızca.

"Bir gün Orpheus orman perisi Eurydice'ye aşık olmuş. Onun ilhamıyla müziği öyle bir hâl almış ki lirini her çaldığında çiçekler açar, kelebekler kanat çırparmış... Güzeller güzeli Eurydice bahçede meyve toplarken bir varlık onun güzelliğiyle kendinden geçip saldırmış. Eurydice de o telaşla kaçayım derken bir yılan çukuruna düşmüş ve Orpheus onu bulana kadar ısırılıp öldürülmüş. Ancak Orpheus buna dayanamamış, kabullenememiş karısının ölümünü. Gidip Hades'ten karısını geri getirmek üzere yardım istemiş. Elinde liriyle ağıtlar yaka yaka Hades'in kapısına dayanan Orpheus'u içeri almamışlar ilk önce. Yer altına bir kez inen oradan çıkamaz, hapsolurmuş çünkü." Dediğinde bakışlarım merakla yüzünde geziniyordu nedense.

To Make You Feel My Love || MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin