Ay ve Güneş Bir Araya Gelirse

227 17 7
                                    

8 Ay Sonra: Toronto, Kanada~

-Mark'ın Bakış Açısından-

(Bölümü Zevia- till death frees me ile okuyabilirsiniz)

...

Siyah pastel boyanın ucunu bastırdığım boş kağıda çizdiğim koca halkanın içini yine aynı renkle doldurmuş, yalnızca o noktaya bakıyordum. 

Bakıyordum da, bir şey görebildiğimden pek emin değildim. Parmak uçlarım karıncalanıyordu şimdi. Göğüs kafesime batıyormuş gibi hissettiren ciğerlerim içtiğim onca sigaranın ardından nefes almama engeldi sanki. Uzun bir günün ardından boynundaki kravattan kurtulmak gibi onlardan da kurtulmak istedim.
Yüreğimden, göğsümdeki ağırlıktan, o yükten. Boğulmama sebep olan her ne varsa ondan kurtulmak istedim.  Bir kez daha titredim. Biraz daha sızladı burun kemerim. Kendi günahlarım yetmezmiş gibi ailemden bana miras kalan her bir derdi hisediyordum kaburgalarımda.

Hiçbir şey hissetmemekle her şeyi bir anda hissetmek arasına sıkışmıştım. Nasıl başa çıkılırdı ruhsal acının hissizleştirdiği kanayan bir yarayla? Yemin ederim kısılan sesimin gizlediği tek bir kelime kalmamıştı geriye artık. Söylenecek, haykırılacak ne varsa söylemiştim. Bitmişti. Tükenmişti kelimeler, hiddetle dışıma taşan gözyaşları, geçirdiğim sinir krizleri ve sefil eden çırpınışlarım...

Bitmişti.

Her şey son bulmuştu aniden. Kulaklarım sağır olmuş da tek bir şey duyamıyormuşum gibi hissediyordum. Terk edilmiş bir evin boşluğa düşen yalnız duvarları gibi; öyle garip, öyle zavallı...

Zaten beklenen fırtına kopmuştu dışarda; yapraklar dökülmüş, çiçekler çoktan solmuştu. Tüm her şey uykuda, bir ben ayaktaydım sanki. Sessizlikten çekinen ben miydim? Bu değil miydi isteğim? Bitsin istemiştim... Geceler boyu yalvarmıştım Tanrı'ya... Ancak böyle değildi.
Bu şekilde son bulsun istememiştim ben. Bu değildi olması gereken.

Tanımıyordum kendimi. Ben kendi derinliklerimde kaybolmuş, hikayemin başından beri ortalarda dolaşan silahtan çıkan kurşunlara ilk kez bu denli yakından tanık olmanın hayreti içerisindeydim. Bir kıyametti. Bir çeşit kaostu beni bu uçuruma itip orada amaçsızca süzülmeme sebep olan.

Önce rüzgarı getirmiş, hikayemin sayfalarını birer birer çevirip hemen ardından ise onları koparmıştı kökünden. Acımasızdı. Beni kendi derinliklerimde boğulup,  kendime hapsedecek kadar acımasız. Nasıl kaçacaktım şimdi kendimden? Nereye gidecektim ben? Kendimden kurtulmamdı esareti üzerimden atabilmemin tek şartı... Kendi kendimden korkuyordum yalnızca. Çok korkuyordum...

Sol koluma damla damla boşalan serumu çıkarıp daha sonra iğne ucundan da kurtuldum. Daha fazla oturup ilham gelmesini bekleyecek takatim kalmamıştı. Psikoloğun dediğine göre olanları başından sonuna yazıp kendimle yüzleşmem gerekti. Daha fazla kaçmam, halının altına daha fazla şeyin atılması demekti. Ancak o sabah da gerçekleşmeyecekti bu istek.

Zincirlerimin hepsi kırılırsa özgür olurum sanmıştım senelerdir. Bu ânı beklemiştim. Onlardan kurtulacak, kendimin sahibi olacaktım. Kimsenin kontrolü altında olmadan, özgür. Nefes alacaktım sonunda. Aptal yerine koyulmaktan, sürekli susturulup başarıya programlanmış bir robot gibi yaşamaktan kurtulacaktım...

Olmuştu hepsi. Boynumdaki tasma yoktu şimdi. Ancak geriye kalan paramparça hayatımla... Ne yapabilirdim? Hayat benimle alay mı ediyordu?

Sekiz ay olmuştu Karina'yı toprağa vereli. Sekiz koca ay. Geçmek bilmeyen zaman şimdi nasıl da hızla ilerliyordu ama. Bana garezi vardı sanki. Acı çek, diyordu. Acı çek, kop hayattan, uzaklaş herkesten, saklan kendine... Orada debelen dur.

To Make You Feel My Love || MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin