Merhaba,Nasılsınız? Umarım herkes iyidir. Doğruyu söylemek gerekirse iyi olduğumu söylemeyi tüm kalbimle isterdim. Değilim. Bunu söylemek tuhaf geliyor çünkü genelde iyiyim, diyip geçiştiririz bu soruyu.
Artık iyi taklidi yapmak istemiyorum. İyi hissetmiyorum. Burada yazma sebebim birçok kişinin bana dm lerde kitap hakkında sorular sorması. Geç geldiği için üzgünüm.Finale az kaldı, bunu ilerleyişten anlayamayan varsa diye söylüyorum yani. Belki en fazla 10 bölüme bitecek ficimiz. Yorum atarsanız sevinirim.
Sizi seviyorum. Kendinize dikkat edin, kendinize değer verin ve bana çokça iyi dileklerde bulunun.
Sevgilerle🥀
***
Incheon Havaalanı~
Bazı kıyametler tek kişilikti.
Yalnızca sizin evreninizindi, sizindi. Başka kimseye kopmazdı fakat siz sanırdınız ki, aynı şiddetle aynı acıyı etrafınızdaki herkes hissedebilir.
Yanıltıcıydı bu acı.
Gerçekle hayali ayırt edemezdiniz bile.Yanılmıştım işte böyle.
En başında hırçın dalgalar gibi verdiğim tepkiden sonra hepsinin bir hayal olduğunu sanmıştım. Bir rüyaydı ya da kâbus... Gerçek olamazdı.
Olurdu. Her şeyin mümkün olma ihtimali vardı hayatta. Neden almıyordu lanet aklım bir türlü bunu?
İçim yanıyordu. Hayır, paramparça oluyordum ben. Birer birer gölgeler düşüyordu yanmaya başlayan deniz fenerlerimin üzerine. Nasıl yönümü bulacağımı bilmiyordum. Tekrardan, eskiden olduğu gibi yalnızca kaybetmeyi kabul mu etmeliydim yani? Vaz mı geçmeliydim çırpınmaktan?
Zihnim pelte kıvamındaydı. Son bir ayda olan hiç bir şey iyi değildi.Bir insanın hayatında hiç mi iyi bir gelişme olmazdı? Hiç mi mutlu olamazdı bir insan? Hiç mi huzur bulamazdı?
Lanet ettiğim hayat, ettiğim her bir lanetin öcünü alıyordu benden. Yavaş yavaş... Acı vere vere...
Üzerimde günlerdir çıkarmadığım siyah hoodiem vardı. Ona pek de uymayan kısa ev şortu ve uzun kırık saçlarla insanların dikkatini çekiyordum. Çok çirkindim yine. Mide bulandırıcı...
Yemekten kanayan tırnak uçlarımdaydı bakışlarım. Ayağımla bir yandan da yerde ritim tutuyordum.
Onu koca otuz günün sonunda ilk kez görecektim. Giderken...
Uzaktan bakacaktım yüzüne. Görebilecek miydim o bile belli değildi fakat sabahın sekizinde koşaradım bindiğim taksiyle buraya gelmemin tek sebebi o ufacık, milyonda bir olan ihtimaldi. Mark'a uzaktan, hislerimle veda etme ihtimali...
Her şey bir anda değiştiğinde eskiye bağlı kalmayı huy edinmiş içimdeki çocuk sefalet içinde yaşayarak bulmuştu gerçeği. Kaybetmişti, sadece çabucak kabullense olmaz mıydı?
Hırıltılı nefeslerimi duyabiliyordum kalabalıkta. Son günlerde ciğerlerim iyi durumda değildi. Ağlamaktan olduğunu sanıyordum. Belki de sürekli açık camın önünde betonun üzerinde uyuyakalmamdandı. Kim bilir..?
Kısa sürede insanın hayat treni tamamen rayından sapabilirdi. Küçük sayılan olaylar büyük sorunlara yol açabilir, gerçekler ortada sanıyorken aslında görünenin buz dağının yalnızca ufak bir ucu olduğunu fark edebilirdiniz...
Neden?.. Neden bunu deneyimlemek zorundaydım ki?Mark'la olan tuhaf vedalaşmamızın ardından bir hafta içinde gerçekleşen davaları ard arda kaybetmemizle ilk olarak heyet kararıyla annem hisselerini normalde alacağından çok daha az bir fiyata satmak zorunda kalmıştı. Öyle ya, gözlerimin önünde beynindeki kanı yüzüme sıçrayan babamın ardından psikolojik olarak parasal meselelerle uğraşmak başlarda pek bir absürd gelmişti. Sonradan bu paranın bizim yüzümüzden mahvolan ailelere tazminat vermek üzere ayrılacağını duyduğumda sevinmiştim.
Annem ilk başlarda kaybettiği ışıklarını geri kazanmıştı bu durumdan sonra. Büyükbabamdan ona kalan vasiyetnamede olan ne varsa hepsini üzerine almıştı.
Daegu'daki klinik hariç. Onu yirmi bir yaşına geldiğimde üzerime almam konusunda kararlıydı. Nedenini bilmek istemedim hiç, sorgulamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Make You Feel My Love || MarkHyuck
Teen Fiction//MarkHyuck// ... Aynada karşıma geçmiş soğuk bir tebessümle geceyi olduğundan daha zifiri bir siyaha boyayan, rengi de hayatı gibi solmuş bu beden bana mı aitti? Ben miydim bunca zaman kendine işkence edip siyah bir yağmur bulutuna hapsolan? Benim...