{Bütün bölümü Billie Eilish'den "when the party is over" la okumanızı rica ediyorum. Başa alıp tekrar dinleyerek okuyabilirsiniz. İyi okumalar~}
***Seul, Güney Kore~
"Her şey iyice sarpasarmışken... Ruhum sürekli bir ızdıraba maruz bırakılırken yanımda olsan olmaz mıydı?.. Tabii, böyle uyumak daha kolay olsa gerek..."
Soğuk.
Kelimelerim, boğazıma takılan hıçkırıklar yüzünden kısılan sesim, titreyen bedenim ve dokunduğum parmaklar... Soğuktu.
İçinde bulunduğumuz odada camlar kapalı olmasına rağmen tüm uzuvlarımda hissediyordum soğuğu. Ilık gözyaşlarım O'nun hissiz parmaklarına değdiğinde ne kadar acınası bir halde olduğumu bir kez daha görebiliyordum. Avuçlarımdaki soğuk, zarif ama bir ölününki kadar hissiz elden medet uman bir zavallıydım yalnızca."Bir şeyler hep düzelir, yeter ki kendi kabuğumuza sıkışıp dünyayı kendimize zindan etmeyelim diyordun... Ne yapmalıyım? Canım yanıyor... Her şey olabilirmiş gibi daha da can yakıcı bir hal aldı inanabiliyor musun? Düzeltiriz demiştin..."
Kendimi kaybetmiş gibiydim. Kapının ardındaki insanlar ne düşünür, beni duyuyorlar mıdır diye aklımdan geçirmeye takatim yoktu sanki hiç.
Her gelmemde böyle olmuyor muydum zaten? Her seferinde aynı sefaletle dönüp dolaşıp O'nun cılız parmaklarına sarılıp yardım istemiyor muydum? Hayatımda onca insan varken ben senelerdir geleceğine aptalca umut bağladığım birine tüm kalbimle yalvarıyordum.
Daha acınası olamazdım.
Bu kadar mı yalnızdım?"Bay Lee? Artık çıkmanız gerek. Beni duyuyor musunuz? Süreniz doldu efendim." Kolumu tutan parmaklar beni birkaç defa sarstığında son bir defa tuttuğum hareketsiz parmakları sıkıp ellerimi ondan ayırdım.
"Üzgünüm... Şimdi çıkıyorum." Dedim birkaç saniye sonra zorlukla kendimi toparlayabildiğimde. Yüzündeki ifadeye bakılırsa her seferinde gördüğü bu sahneye alışmışa benziyordu. Koluma girip yavaşça dışarı çıkmama yardım ettiğinde son bir defa ardıma dönüp bakamamıştım. Kollarından sarsıp uyanmasını söylemek, böylece yapayalnızken ona ne kadar ihtiyacım olduğunu... Bıraktığı dünyanın eskisinden daha beter olduğunu söylemek istiyordum. Çok mu zordu?
"Hanımefendi sizinle görüşmek istediğini bildirdi. Gelmek ister misiniz?" Kısık tuttuğu sesi her zamanki gibi anaç bir tınıya sahipti. Orta yaşlarının sonlarında tatlı bir bayandı ve inanın bana beni çok daha kötü durumlardan kurtarırken yüzünde tek bir acıma ifadesi olmayan nadir insanlardan biriydi. Mavi gözlerinde her daim asılı duran hüzünlü dalgalanmalar da onu ilk gördüğüm günkinden ne eksik ne fazlaydı. Sanki o güne sıkışıp kalmıştı ruhu ve bedeni.
"Gidelim." Ağlamaktan kısılan sesim boş koridorda yankılanmış, ardından önünde durduğumuz asansörün tuşuna basıp beni de bindirmesiyle sesli bir nefes almıştı. Kolumu yavaşça bırakıp üzerindeki beyaz önlüğün ceplerine koyduğu ellerinin ne kadar sıcak olduğunu düşündüm bir an için. Montumun altında dahi hissettiğim sıcaklık bir an olsun dinmeyen acımı katlamıştı sanki. O hissi her gelmemde aynı şekilde hissediyor olmak hasta düşüncelere kapılmama sebep oluyordu. Hep aynı mı kalacaktık biz?
Asansördeki aynadan süzdüğüm bedenime her zamanki nefretimle baktım. Buraya geldiğim onca sefer içinde tek bir sefer olsun tebessüm ederek şu aynaya bakamamıştım. Oysa seneler oluyordu. Zaman hani iyileştirirdi? Yalandı.
Bunlar, aptal insanların kendilerini iyi hissetmek ve intihar etmemek için uydurduğu zırvalıklardı. Hiçbir şey iyiye gitmezdi bazen. Bazen yorulurdunuz, çırpınırdınız ve bir mucize beklerdiniz ama belki de o mucize geldiğinde sizden hiçbir eser kalmazdı geriye. Herkes sizi anladığını söyler ama hislerinizi bırakın anlamayı kendilerine dert dahi edinmezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Make You Feel My Love || MarkHyuck
Teen Fiction//MarkHyuck// ... Aynada karşıma geçmiş soğuk bir tebessümle geceyi olduğundan daha zifiri bir siyaha boyayan, rengi de hayatı gibi solmuş bu beden bana mı aitti? Ben miydim bunca zaman kendine işkence edip siyah bir yağmur bulutuna hapsolan? Benim...