Kaderin Tek Güzel Oyunu

386 34 75
                                    

Merhabalar, bayanlar baylarr!
Uzuuuun bir aradan sonra uzuuuun bir bölümle geldim.

Çok yoğun bir tempoda yaşıyorum o nedenle buraya girsem de yazamıyorum bir türlü... Ama umarım bu bölüm beklemenize değdiğini gösterir.

Yorum yaparsanız aşırı iyi olur, bence yapın:(

Gelecek bölüme dek,

Sevgilerle🥀
.
.
.

Seul, Güney Kore~

Geride kalmak yorucuydu.

Her şey hızla ilerlerken, etrafınızdaki insanlar önlerine bakarken geride kalmış tek kişi olmak... Farklı bir dünyaya geçip geri geldiğine insanları inandırmak kadar zordu halini anlamalarını sağlamak.

Oysa ben de her şeyi ardımda bırakmayı dilemiştim Tanrı'dan.

Ben de içime çektiğim her nefeste ruhumdaki yaprakların savrulduğunu hissetmek yerine içimde tatlı meltemler essin, bahar bana da uğrasın istemiştim.

Ta ki bunun imkansız olduğunu kabullenene kadar.

Hayat oyunlarını adil oynamayan kahpe bir düzendi. Sizin nasıl olduğunuz değil onun nasıl istediğine göre şekilleniyordu her şey adeta. Yoksa herkesin imrenerek baktığı gösterişli hayatımın perde arkasında kanlı sayfalara yazılmış bir hikaye yatmazdı değil mi?

Ne acıydı ama...

Öyle acıydı ki, hayata olan öfkem ve nefretim gözlerimi kör etmişti bir zaman sonra.

Canımın acısını yine kendimden çıkarmaktan başka çarem de yoktu. Kendimden; zihnimden ve ruhumdan...

Dileklerimi gerçekleştirmeyen Tanrı yerine onları gerçekleştirmeyi denemiştim uzun bir zaman boyunca. Ters yönde koşarken geriye baktığım kısacık bir zaman diliminde bile olsa ayağımı kaydırmıştı o ise. Aramızın kötü olduğunu iliklerime kadar algılamama sebep olmuş, beni kirli bir oyunun tam orta yerine çekerlerken engellememişti.

Kimi suçluyordum şimdi?

Gözlerimin önünde canıma kasteden kendi babamın ve diğerlerinin yüzlerine sabah akşam haykıramadığım nefreti kendime kusmam yetmezmiş gibi bir de Tanrı'ya mı atıyordum suçu?

Ah, bu ben...

Yaşadıklarıma inatla sebep arıyor olmaktı belki de beni asıl tüketen. Sadece olduğu gibi kabullensem, değersiz olduğumu ve bunun değişmeyeceğini anlasam tamamen hissizleşmem daha kolay olmaz mıydı?

Yeterince hissizleşmedin mi Lee? Yaptıklarını hatırla, en sevdiğini nasıl da acımadan zehirlediğini... Beklediği günün geldiğine inandığı gün getirdiği gülü de onun ruhu gibi nasıl soldurduğunu... Mark'ı kaybettiğini...

Parmak uçlarım uyuşuyordu zihnimin zehirli fısıltılarla bezendiği her saniye.

Mark, ona dokunduğum son an, parmak uçlarımla varlığını hayatımdan tamamiyle ittiğim andı fakat dudaklarımdan ne canımın yandığına ne de kalması için aklımdan geçen gerçek duygulara dair tek bir kelime çıkmamıştı.

Nasıl dürüst olabilirdim ona? Daha fazla dürüst olmak, ellerini tutup sözler vermek onu öldürürdü.

Bir şeylerin, iyi olmayan şeylerin odağı haline getirir; tamamen yok olmasına sebep olurdu. Birinin bu kararı alması gerekmiyor muydu? O kişi ben olmak zorundaydım...

To Make You Feel My Love || MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin