Escape

776 25 1
                                    

     " Hayat, düşünceleri tutan bir
        hapisanedir." - Oğuz Atay-

                                ●

"Dur!"

Bu sefer korkumun beni yenik düşürmesine izin vermeyip durmadan koşmaya devam ettim. Sesler çok olmasa da yakından geliyordu. Beni yaralayacaklarını
sanmıyordum. Yapacak olsalar çok önceden yaparlardı. Şimdiye kadar hayatta kalmam bir mucize değilken bile buna kendimi inandırmaya çalışmıştım. Öyle değildi. Her şey onun istekleri üzerine kuruluydu. Bu onun oyunu olabilirdi ama ben aynı hataya düşüp tekrar piyon olmayacaktım. Oyunun kaderiyle oynamadıkça ellerime bulaşan kan temizlenmeyip aksine daha da artıp beni boğacak gibi hissediyordum.

Kaçmıştım. Böyle bir şeye cesaret edeceğimi düşünmediği için önlem almamıştı. Evde olmadığını farkettiğimde ilk fırsatta dışarı atmıştım kendimi. İyi yapıp yapmadığımdan emin olmasam bile onun yanında kalkamam gerektiğini iyi biliyordum.

Havaya sıkılan silah sesleri kulağımı çınlatırken nereye gitmem gerektiğini bilmeden devam ettim taşlı yolda koşmaya. Nefes nefese kalışım, soğuk hava ve ayaklarımdaki ağrı umrumda değildi. Aklımda sadece girdiğim cehennemden çıkmak isteği varken hissetmiyordum bile.

Ne kadar koştum bilmiyordum. Kararan hava önümü görmeme izin vermezken koştuğum yolu değiştirip daha sık ağaçlı bir yola daldım. Koştuğum süre boyunca hiçbir ev görememiştim. Şehirden uzaktık , bu da şansımı zorlaştırıyordu.
Koşmaktan yorulup düşeceğimi hissettiğimde benden bir kaç adım ötede farkettiğim karaltı yüzünden durmak zorunda kaldım.

"Hasretime dayanamayıp kendini yollara mı attın? duygulandırıyorsun beni."

Tanıdık ses o evden kaçtığımdan beri üzerimde olmayan korkuyu içime işleyip kalbimi teklerken refleksle bir kaç adım arkaya atabildim sadece.

" S-sen nasıl?" Evde olmadığından emindim. Öyle olsa bile böyle kısa bir sürede beni bulması imkansız ve korkutucuydu.

" Beni hafife alma demiştim."
Bunu hiçbir zaman yapmamıştım. Güçlü olduğunu ve bu gücü kullandığında bende yarattığı yıkımları her zerremde hissederken bunu yapmam aptallık olurdu.

Hiçbir şey söylemeden arkaya doğru küçük adımlar atmaya devam ederken o yerinden kıpırdamadan elindeki eldivenle uğraşıyordu.

"İlerideki hayatına ayaklarınla devam etmek istiyorsan adım atmayı kes."

Dediği şeyle yerimde buz keserken yürümeyi bıraktım. Yapacağından şüphem yoktu.

"Güzel. Şimdi oldu."
Söylediği şeyin bana mı yoksa eline takmayı bitirdiği eldivenler için mi olduğunu anlamazken karanlık havada yüzünde seçtiğim gülümseme ormanda yaşadıklarımı hatırlatıyordu. Hafızama kazınan sahneler en ufak detayda ortaya çıkıyordu. Bundan kaçamıyordum.

" Seni hafife almıyorum. Senin de beni bir tutsak olarak görmene izin vermeyeceğim kadar farkındayım her şeyin."
Tehditkar bir havada söylediğim şeyler özgüven patlaması yaşadığım nadir anlardan biriydi. Yerli yersiz yükselmem başıma hep bela açmıştı. Ve bu Pars'layken morluklarla kapanmıyordu . Aksine bulduğu her zayıf noktadan vuruyordu beni.

" Doğru. Tutsağım değilsin. Ama bu ait olduğun yerin benim yanım olduğu gerçeğini değiştirmez."

Söylediği şeyler bir yandan korkuturken bir yandan da güldürüyordu. Narsist piç.

" Benim yanım bir katilin yanı değil."

Kararan havada, orman sayılan yerde en son konuşulacak şeyleri konuşuyorduk. Ve değişik bir şekilde bunu garipsemiyordum. Olması gereken buymuş , olmamız gereken yer burasıymış gibi. Onunla Dört duvar arasında olmak , kollarının arasında uyumak çok insansıydı. Ve çok yanlış.

Nefesini TutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin