Evin önüne geldiğimizde sokak lambalarının yarı aydınlığında yolu buluyorduk. Çünkü bu şahane arabanın farlarından biri bozuktu ve diğeri de bozulacağı sinyallerini veriyordu. Araba durduktan sonra hızla konuşmaya başladı.
-Bu olayların yakınında olmanı istemiyorum! dedi kararlı bir sesle.
-Alamadım?
-Yani uzak dur! dedi gözlerime keskin bir bakış atarak.
-Kusura bakma ama buna ben karar veririm, deyip aynı keskin bakışları bende ona attım.
-Benim yüzümden zarar görmeni istemiyorum, dedi. Bu kez vazgeçmem için o keskin bakışlardan uzaklaşmıştı.
-Senin yüzünden zarar göreceğimi nereden çıkardın? dedim. Hayret eden bir şekilde susmuştu. Bende devam ettim.
-Bak, senin dediğini yapacağım, senden uzak duracağım. Ayrıca bu benim de meselem ister yanımda olursun, ister karşımda ama ben vazgeçmeyeceğim, dedim. Sözlerim onu şaşırtmıştı.
-Ben... derken sözünü kestim.
-Açıklama yapmana gerek yok, haklıydın, dedim. Sesim sinirimi ele veriyordu. Pars şaşkındı.
-Kızmışsın, dedi ve arabanın içinde koltuğu gıcırdatarak tamamiyle bana döndü.
-Kızmadım! dedim. Tabii ki kızmıştım ama bunu ona söylememe gerek yoktu.
-Hemde çok kızmışsın, dedi tuhaf yan sırıtışını yaparak. Ciddi olmaya, gülümsememeye ve hatasının farkına varmasını sağlamaya çalışıyordum. Derince bir nefes verdim.
-Hoşçakal, deyip hızla arabadan indim. Eve girene kadar biryere gitmedi. Sonra güçlü bir motor sesi duydum. Direkt mutfağa girip koca bardağıma sütü doldurdum.
Odama çıkıyordum. Vestiyerde annemin çantasının altında bir kağıt gördüm. Katlana katlana küçücük bir kare halini almıştı. Eğilip, tozlu parkeden kağıdı aldım. Öyle çok katlanmıştı ki açarken sıkılmıştım. Kağıt neredeyse boştu ve bembeyazdı. Sadece tam ortasında, mükemmel bir el yazısıyla Rogan yazıyordu.
Hiçbir anlamı olmayan bir kelimeydi. Herhangi bir şey olabilirdi. Yarım bırakılmış bir yazı bile. Önemsemedim.
Sabah Mısra geç kalacağı mesajını atmıştı. Hızla giyinip evden çıktım. Okulun bahçesine girdiğimde 9 ya da 10.sınıfta ki çocuklar maç yapıyorlardı. Normalde geçmeden onların diğer tarafta birikmesini beklerdim. Ancak bugün yoğun düşüncelerim aklımı öyle meşgul ediyordu ki durmadan öylece geçiyordum.
Birden kolumdan bir elin beni çektiğini hissettim. Sinirle ve korkuyla dönmüştüm ki Pars'la karşı karşıya kaldım.
-Dikkat et 22 erkeğin arasında, hele de bu bir maçsa kalmak istemezsin, deyip güldü.
Sadece yüzüne baktım cevap vermedim. Ondan kolumu sıyırıp arkamı dönerken benimde duymadığım bir ses aralığında "saol" demiştim. Birkaç adım attıktan sonra hafif koşar adımlarla yanımda belirdi. Konuşmuyordu. Bende konuşmuyordum. Konuşmuyorduk işte.
Daha sonra hızla sola dönüp kantin kapısının yanında ki duvara yaslandım. Diğer yanımda kantine açılan pencere vardı. Pars benimle orada durmak yerine direkt kantine girdi. 20-25 saniye sonra yanımdaki pencereden bir elin en sevdiğim çikolatayı gözüme sokmasıyla irkildim. Etraftakiler gülüşüyorlardı. Hışımla dönüp:
-Ne yapıyorsun? diye hayretle bakarak sordum.
-Korktun, şekerin düşmüştür, deyip kocaman güldü. Sakin olmaya çalıştım ancak yapamadım. Kulpu dışarıda olan pencereyi hızla yüzüne kapattım. Etrafta ki gülme seslerine "Ooo, sanırım elini kopardı, işte bu kızım, hakla onu" sesleri de eklendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denemeye Değer
RomanceBazı aşklar korkularını yenmeye değer, hayallerinin peşinden koşmaya, onunla hayal kurmaya, hiç olmadığın olmaya değer... Bazen imkansız sandığın şeyi denemeye değer.