Evin önüne geldiğimizde benimle birlikte arabadan indi. Kapıya kadar sessizce yürüdük. Kapının önüne geldiğimizde ona dönüp :
-Aslında, eğlendim diyebilirim, deyip gülümsedim. O da gülümsüyordu.
-Serkeş derken ne demek istedi? diye sordum
-Seni sevdiğini söylemenin bir yolu işte, dedi. Elleri ceplerindeydi, gözlerini hafif kısmıştı. Bu ela gözlerini siyaha çevirmeye yetiyordu. Yalnızca bana bakmasından rahatsız oluyordum. Arada etrafa da baksa iyi olurdu.
-Gözüne girdim desene, deyip bahçenin ilerisindeki ağaca doğru bir bakış attım. Gülümsedi. Biraz bekledikten sonra;
-Eve girsem iyi olacak, dedim. Gülümseyip içeri girmemi bekledi.
İçeri davet mi etmeliydim? Ne gerek var... Varmı? İçeriden kapıya yapışıp aralıktan gülümseyerek el salladım. Sırıtıp arkasını döndü. Birden içimdeki 'davet et' düşüncesi ağır bastı.
-Pars, diye seslendim. Bu sesi bekliyormuş gibi hızla arkasına döndü. Göz göze gelince diyeceklerim aklımıdan uçup gitti. Yanlızca "Hoşçakal" diyebildim. İçeri davet etmediğim için kendime kızarak kapının arkasından parkeleri tepikliyordum.
Yamuk bir sırıtışla "Hoşçakal, Serkeş" dedi ve arabaya bindi. Derin bir iç çekip kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde annem oradaydı.
-Yanılmıyorsam okuldan 4'de çıkıyorsun! dedi.
-Yanılmıyorsun, dedim. Annemle kırıcı konuşmak istemiyordum. Aramızda sorunlarımız olabilirdi ama annemden başka da kimsem yoktu. Onun sevgisine inanmam gerektiğinin sürekli kendime hatırlatıyordum.
-O zaman neden saat 8.00? diye zor bir soru sordu.
-Özür dilerim, bir daha geç kalmam, dedim. Alttan almama oda şaşırmış görünüyordu. Ama hatırlatmalarım oldukça kırıcı olmayacaktım.
-Anlaştığımıza göre yemek yiyelim, dedi.
-Tokum, dedim. Aslında açtım ama yemek yemek istemiyordum. Odama çıkıp yatağa kendimi bıraktım. Bütün vücudumun ağrı içinde olduğunu farkettim. Ve çok sürmeden uykuya daldım.
Mısra ile sokağın başında buluşup okula yürüdük. Ama ona bir şey anlatmadım. Onu da tehlikeye atamazdım. Kimseye birşey anlatmamak çok zor. (Pars'a notu anlatmama, anneme takip edildiğimi anlatmama, Mısra'ya hiçbir şey anlatmama). Tamamen konuşup rahatlama ihtimali bırakmıyordum.
Kapıdan girerken şu geleneksel sıkışmamızı yapıp gülüşerek sıraya doğru yürüdük. Bu bir çeşit uğur olmuştu. Sıraya geçtiğimizde pencereden başımı uzatıp güzel havayı içime çektim. Dışarıyı seyrediyordum. Tabii ki Pars'ı beklemiyordum. Mısra gülerek yanıma gerleşti ve o da hızlı bir nefes aldı.
-Ne oldu? diye sordum onunla gülerken.
-Kızlar Bade'nin yıkıldığını söylüyorlar, derken hala gülüyordu. Ama ben artık gülmüyordum.
-Neden?
-Pars'ı sana kaptırdığı için yas falan tutuyormuş.
-Mısra çok ayıp! derken gözlerimi kocaman açmıştım. "Ayrıca ben Pars'ı falan kapmadım" dedim.
-Doğru, Pars seni kaptı, deyip gıcık gıcık güldü.
Yeniden gözlerimi fal taşı büyüklüğüne getirip Mısra'ya baktım.
-Biliyorum biliyorum çok ayıp ve Pars'da seni kapmadı, deyip başını salladı.
Dirseğimi ona geçirip gülerek önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denemeye Değer
RomanceBazı aşklar korkularını yenmeye değer, hayallerinin peşinden koşmaya, onunla hayal kurmaya, hiç olmadığın olmaya değer... Bazen imkansız sandığın şeyi denemeye değer.