Herkes evine dağılığında beynim rahata ermişti. Mısra ve Bade birbirerini sevmezlerdi, gerçi Mısraya hak vermek lazım Bade ömür törpüsü gibi bir kızdır. Kapının önünde dakikalarca düşündükten sonra anahtarımı cebimden çıkarıp kapıyı yavaşca açtım. Annem uyumamıştı. Televizyonda ki filme kedini kaptırmış olmalı ki dönül bakmadı.
-Ben geldimm. Dedim ama oralı olmadı. Ceketimi çıkarıp kanepenin koluna kendimide kanepeye attım.
-Benimle biraz ilgilenmeye ne dersin? Savaştan çıkmış olsam bu kadar yorgun hissederdim herhalde.
-Çok mu kavga ettiler?
-Bu güne kadar ki ettikleri en büyük kavga.
Şaşırmış gibi gözlerini açtı ama bana değil filme bakıyordu. Mısırı avuçlayıp "Ben yatıyorum" diye bağırarak merdivenlerden çıktım. Kızlarla olanları kimseye anlatmamaya söz vermiştik. Yaşadığım korkuyu hafifletmeye çalışan bahaneler uydururken uyuya kaldım.
Sabah odamın kapısı öyle hızlı açıldı ki yerimden zıpladım. "Senin bu uykunla ne yapıcağız. Duru,kalk kalk kalk..." yeniden kendimi yatağa bıraktım. Bitmek bilmeyen kalk seslerine en fazla on saniye dayanabildim. Gözlerim kapalı yatakta doğruldum."Tatlım, tamamen uyanmak için gözlerini de açman gerek. "Gözümün tekini açıp Mısrayı odanın içinde aradım. Aynanın önünde uzun sarı saçlarını tarıyordu.
-Saat kaç?
-Okula yetişmek için yaklaşık 20 dakikamız var.
-İnanmadım. Dedim gözlerimi oyuşturuyordum
-Peki,bana inanmadın bunada mı inanmıyorsun? Deyip telefonu gözlerimin önünde tuttu. Gerçekten 20 dakika vardı.
-Mısra, insan şimdimi uyandırır. Deyip yataktan fırladım. Arkamdan birşeyler mırıldandı ama tam duyamadım.Banyoya koştum.
10 dakika sonra hazırdım. Kahvaltı yapamadan annem bizi okula bıraktı. Sınıfın kapısından girerken planlı sıkışmalarımızdan yaptıktan sonra(bu gelenekseldir, hergün yaparız) gülüşerek sıramıza oturduk. Çocuktan bahsetmem için zaman olmamıştı. Gerçi bahsetsem ne diyecektim bilmiyordum. Mısra herkes için komik eleştirilerini yapıyordu. Bahsetmem gerktiğine karar verip, "Mısra." dedim
-Efendim, tatlım.
-Sen yokken bir... Dediğim sırada çocuk içeri girdi. "Yada her neyse." deyip çocuğun tepkisini ölçmek için ona bakıyordum. Ama o hiç birşey olmamış gibi yan sıramıza oturdu. Mısra heyecanla bana döndü. Gülerken gözleri kayboluyor, yanağının kenarından gamzesi belli oluyordu. Bana yaklaştı. Fısıltıyla;
-Bu çocuk kim? dedi.
-Sıra arkadaşım-dı. Dedim çocuğun hiçbirşey söylemeden oraya geçmesine şaşırmıştım. Sanki herşeyden haberdardı. Sanki hep buradaydı.
-Adı ne?
-Bilmem
-Ne?
-Bilmiyorum!
-Çocukla yan yana oturdun ve adını sormadın mı Duru?
Böyle söyleyince kulağa kötü birşey yapmışım gibi geliyordu. Ama oda benimkini sormamıştı. Ben cevap vermeyince Mısra sırasında yan dönüp çocuğa;
-Selam, ben Mısra hoşgeldin. Deyip gülümsedi. O sırada Nil beni yanına çağırmıştı. Adını yine duyamamıştım. Sıraya döndüğümde konuşmaları bitmişti.
-Adı neymiş? dedim umursamaz davranmaya çalışıyordum.
-Şimdiye kadar merak etmediysen, bundan sonrada etmezsin diye düşünüyorum.
-Etmiyorum. Dediğim sırada hoca içeri girdi.
-Güzel, o zaman ders dinle tatlım. Dedi hoca tahtanın önüne geçmiş ders anlatmaya başlamıştı bile. Ders sıkıcıydı. Bu kez not tutmuyordum. Tutmadığıma bende şaşırmıştım.
-Not tutmayacakmısın?
-Tutmayacağım.
-Tuhaf, çok tuhaf. Dedi kalemin arkasını dişleyip yan gözle bana bakıyordu. Biz konuşurken hoca bana seslendi.
-E-efendim. Deyip şaşkınca ayağa kalktım.
-Purva Mimamsa Sutrası kim yazmıştır diyorduk. Ben afallayınca Mısra birşeyler fısıldadı. Heyecandan anladığım kadarıyla "Pars" dedim. Dediğim şeyinde soruyla hiç bir alakası olmadığını anında anladım. Kızların hepsi kıkırdaşıp birbirlerine birşeyler söylüyorlardı. Kafamı sola çevirdiğimde çocuk sırıtmış bana bakıyordu. Kolunun tekini sıranın arkasına koymuş,diğeriylede elindeki kalemle kafasını kaşıyordu. Benim dışımda herkes farkındaydı. Çocuğun adı Pars'dı. Mıraya öldürecektim. Utancımı hoca böldü.
-Duru, derse biraz daha ilgi göstermelisin. Cevap veremiyordum. Yerin dibine girmek istiyordum. "Otur" Oturur oturmaz başımı masaya gömdüm. Mısra eğilerek:
-Lütfen kızdım deme sadece şakaydı.
-Kızmadım desem inananacakmısın?
-Sen de ben inanırım.
-Kızdım.!
-Özür dilerim. Mısra özürünü kabul ettirmeye çalışırken yine biri "Duru" dedi. Ama bir erkek sesiydi. Başımı kaldırıp hocaya baktım. Sinirle Parsa bakıyordu. Başımı o tarafa çevirdiğimde Pars hiçte utanmışa benzemiyordu. Aksine eğleniyor gibiydi. Yine herkes kahkahalar atıyordu. Hoca;
-Ne yapmaya çalışıyorsunuz bilmiyorum ama ben ders anlatmaya çalışıyorum. Şaçmalamayı kesin, dedi
Pars sırıtarak oturdu. O tarafa dönüktüm oda sıraya eğilip bana baktı. Kocaman gülüyordu. Göz kırpıp.
-Memnun oldum, dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denemeye Değer
RomansaBazı aşklar korkularını yenmeye değer, hayallerinin peşinden koşmaya, onunla hayal kurmaya, hiç olmadığın olmaya değer... Bazen imkansız sandığın şeyi denemeye değer.