Korkuyla arkamı döndüğümde iri yarı, kel ve top sakalı olan bir adam bana gülümseyip " Yakalandın!" dedi.
Pars hızla önüme geçmişti. Kolundan tutup destek almaya çalışıyordum.
Gün boyunca takip edilmiştik. Üstelik basit bir tuzağa düşmüştük.
Adam bize doğru koca bir adım adınca Pars beni diğer tarafa doğru itip adama yumruk attı. Onlar kavga etmeye başlar başlamaz karanlık rafların arasından bir adam daha çıktı. Her zaman yaptığım gibi gözlerim vurunca adamları bayıltacağım cinsten bir şeyler aramaya başladı.
Pars iki kişiye karşı güçlüydü ama adamlardan biri yere yığıldıktan sonra bir adam daha karanlıkların içinden bize doğru geldi. Pars'ın yüzü kanıyordu. Böyle korku dolu anlarda sağlıklı düşünemiyordum. Yeni gelen adamı arkasından yumrukladım. Adam hızla bana dönmüştü. Bana doğru gelmek için yeltendiğinde tekerlekli olan raflardan birini adama itip diğer tarafa kaçtım.
Deponun gerisine çok uzaktık. O yüzden bu kapıdan ayrılmamamamız gerekiyordu. Pars'ın adamın kafasına tekme attığını gördüğümde yanına koştum. Kapıdan çokta uzakta değildi.
Beni kovalayan adamda gelmişti. Pars'a bakınca korkum iki katına çıktı. Kaşının kenarı, dudağı ve burnu kanıyordu. Saçları dağılmıştı. Ne kadar hasar görmüş gibi dursada gözleri keskinliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Havalandırmanın olduğu yerden bir adam daha geldi. Neden teker teker çıktıklarını anlamıyodum. Ama bu adamın yüzü tanıdık gelmişti. Göz göze geldiğimiz anda dalgınlığımdan faydalanıp az önce beni kovalayan adam kolumdan kavradı ve morartacak kuvvette tutarak silkeledi.
Diğer adam "Bırak!" diye bağırdı.
Kolumu sertçe kavramış olan adam hızla bıraktı. Koşup dükkana açılan kapıyı açmayı denedim. Az önce kilitli olan kapı artık kilitli değildi. Parsla kavga eden adam da onu bırakıp uzaklaşmıştı. Kavga etmekten elini kaldırıcak hali olmadığından Pars'a koştum. Beni takip eden adam da dahil hepsi gitmişti. Bir tek yerde baygın yatan adam vardı. Tek kolunun altına girmiş güçlükle Pars'ı çekiştiriyordum.
Olabildiğimce hızlı davranmaya çalışıyordum. Dükkanda kimse yoktu. Bir pastaneye benziyordu ama algıma bu durumda hiç güvenemiyordum. Sokağa çıktığımızda ilerdeki kaldırıma Parsla birlikte oturduk.
Yağmur çiselemeye başlamıştı.
"İyi misin? " diye telaşla sordum. Bir kaç küçük kan tükürdükten sonra 'evet' anlamında başını salladı.
" Sen? "
" Beni boşver, Umay'ı arayacağım telefonun nerede?" diye sordum.
Cebinden telefonunu çıkarıp bana verdi. Umay'ı aradıktan on dakika sonra buradaydı. O zamana kadar Pars biraz daha kendine gelmişti. Yavaş adımlarla arabanın yanına gelmiştik. Umay hızla motordan inip Pars'a doğru koştu.
"Ne oldu? "diye ortalığa bir soru sordu. Ona olanları anlattım. Korkudan gözlerim kocaman olmuştu, ellerim titriyordu. Bu kadarını kaldıramadığımı düşünmeye başladım. Sonsuz bir karanlığın içinde çırpınan tek renk gibi hissediyorum.
" Nasıl kurtuldunuz? " derken arabaya gidip kontağı çevirdi.
" Bir adam bizi bırakmalarını söyledi "dedim. Bu sırada arabadan inip benzin deposunun olduğu yere baktı.
" Sizi bırakmalarını mı söylüyordu? " derken neredeyse deponun içine giriyodu.
" Evet" dedim başını kaldırdı.
"Benzini boşaltmışlar" deyip sinirle arabaya tekme attı. Zaten korkuyordum korkum daha da çok arttı. Pars:
"Umay! Büyütme, Duru'yu da korkutuyorsun" dedi. Bu sırada çantamdan çıkan bir peçete ile dudağındaki kanı temizlemeye çalışıyordu.
"Tamam, benzin alıp geliyorum" dedi ve motora binip uzaklaştı. Pars'ın yanına, ayaklarımı kendime çekerek oturdum.
"Beni takip eden adamdı" dedim. Pars'a bakmıyordum.
"Ne? "diye anlamadığı için ya da büyük ihtimalle duymadığı için sordu.
" Durmalarını söyleyen adam, beni takip eden adamdı" dedim. Bu adamlarla benimle ilgili bir şeyler olmalıydı. Ve tabii annemle... Bunca yıldır yaşamadığım küçük bir parçası bile olmadığım bir gizemin içine düşmüş gibiydim.
"Kibar mafya demiştim" deyip gülümsedi.
"Senin canın falan acımıyor mu? "diye sordum. Bu halde gülebiliyordu.
" Korkunu hafifletmeye çalışıyorum " deyip yine hafifçe gülümsedi.
" Ama hafiflemiyor " deyip gözümde ne zamandır bekleyen göz yaşlarını serbest bıraktım. Kolunun tekini omuzuma atıp sakinleşmem için bir şeyler söylüyordu. Avuç içlerimle gözyaşlarımı silerken" Kokuyorum Pars, kötü bir şeylerin olmasından korkuyorum" dedim.
Benimle birlikte bir süre sustuktan sonra "Hey, ne oldu şu serkeş kıza?" diyerek güldü ve yüzüne bakmam için öne doğru eğildi. Hafif gülümseyip yüzümde kalan son damlaları da sildim.
Umay'ın geldiğini ondan önce gelen motor sesinden anladık ve ayağa kalktık. Umay benzini doldururken bizde arabaya binmiştik.
"Kullanabilecek misin? "diye sordum.
" Gözüm kapalı bile sürerim" deyip göz kırptı ama kan ve yara içindeki yüzünde bu pek de inandırıcı gelmiyordu.
Umay Pars'ın penceresinin önüne gelip hızla çıkınca anahtarı evde unuttuğunu bu saatte babannesini uyandırmak istemediğini ve onun Parstan önce eve gideceğini düşündüğünü söyleyip evin anahtarını istedi. Pars ceketinin cebinden anahtarı çıkarıp verdikten sonra, cebinden çıkan bir kağıdı açtı. Umay ve ben ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Pars yazanları sesli okumaya başladı;
"İhaneti unutmam
Çevremde dönen dolapları affetmem
Sana gelmemin 18 yolu var
Ve sen de unutma!
Ben kesinlikle 18. yolu seçeceğim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denemeye Değer
RomanceBazı aşklar korkularını yenmeye değer, hayallerinin peşinden koşmaya, onunla hayal kurmaya, hiç olmadığın olmaya değer... Bazen imkansız sandığın şeyi denemeye değer.