Büyük Fikir

182 14 0
                                    

Wooyoung

Kaşlarımı çattım hafifçe. Birinin adımı söylediğinden hatta tekrar ettiğinden emindim. Üç defa hem de. Tuhaftı. Hem de çok tuhaftı.

O, endişe dolu bakışlarıyla bana bakarken olanlara bir anlam vermeye çalışıyordum. Beni deli olarak görmemesi için durumu toparlamaya çalıştım ve "Ah, yorgunluktan herhalde." dedim sanki bu durum cidden yorgunluktanmış gibi. Pek ikna olmamış gibi görünüyordu, bakışlarımı kaçırdım. Tekrar mavi sedyenin üstünde yatan Yeosang'a çevirdim bakışlarımı. Elimi alnıma götürdüm, iç çektim.

"Kendini iyi hissetmiyorsan gidebiliriz." dedi Seonghwa şefkatle. Onun bu teklifi çok cazip gelmişti o an. "Gidelim." dedim sessizce.

Kendimi cidden tuhaf hissediyordum. Olay sadece Yeosang değildi. Az önce yaşadığım olay bir hayli canımı sıkmıştı. Kendimi sadece yorgunluk olduğuna ikna etmeye çalışıyordum. Aslında yorgunluktan olabilirdi. Yattığımda daha doğrusu bayıldığımda saat birdi. Normalde de çok erken yatan birisi değildim ama bu sefer üstüme bir yorgunluk da çökmüştü. Aynı zamanda Yeosang'a olanlar yüzünden stres içerisindeydim.

Koridorda yürürken beni düşüncelerimden ayıran şey Seonghwa'nın sesiydi. "Bir şeyler yemek ister misin?" dedi. Çok aç değildim ama saate baktım. Saat iki buçuk olmuştu. Gece bir şeyler yemeyi çok sevmezdim o yüzden başını sağa sola salladım 'hayır' anlamında. Üstelemedi.

Nereye gittiğimi bilmiyordum, öylesine ilerliyordum büyük hastanede. Ayaklarım beni hastanenin çıkışına getirdi. Düşünmeden bahçeye çıktım. Seonghwa da peşimdeydi. Biraz daha ilerleyip kahverengi banklardan birine oturdum yavaşça. Üstümde çoktan giymiş olduğum hastane kıyafeti vardı. Yeosang'ın yarasına bastırmak için çıkarmıştım tişörtümü o tehna sokakta.

Seonghwa da yanıma oturdu usulca. Hiçbir şey demeden oturduk bir süre. Konuşacağını belli ederek boğazını temizledi Seonghwa. "Çok yorgun gözüküyorsun, biraz uyumak ister misin?" dedi. Güldüm hafifçe. "Yeosang bu durumdayken uyumaktan mı bahsediyorsun sen?" dedim. "Komiksin." diye ekledim.

Bozulduğunu belli eden bir ses tonuyla, "Bak, anlıyorum zor bir durum ama Yeosang'ın ne zaman çıkacağı belli değil. O çıkana kadar uyumadan duramazsın." dedi. "Biliyorum," dedim. "Lanet olsun ki biliyorum. Zaten bir süre sonra bir süre sonra sızacağım. Sadece bu kadar erken olmasını istemiyorum. Bunu onunla olan arkadaşlığımıza yediremiyorum. Bu kadar çabuk pes edip uyumayı kendime yediremiyorum. Bırak sadece, biraz daha hiçbir şey yapmadan çırpınıp durayım." dedim. Sustu. İkimiz de sustuk. O an tek duyduğum rüzgarın yaprakları savurmasıyla ortaya çıkan sesti. Onun dışında etraf çok sessizdi.

Sessizlik. Uzun süredir orada sessizce oturuyordu Seonghwa ile. Saat dörde geliyordu. Düşünmekten kafayı yiyecektim. Eğer daha erken gelseydim Yeosang'a yine bir şey olur muydu? Eğer onu markete göndermeseydim bu yine de başımıza gelir miydi? Eğer Yeosang'ı hastaneye daha hızlı getirseydim her şey daha mı iyi olurdu? Hepsinde olay ben de bitiyordu. Ben o sokağa beklemeden daha erken gelseydim daha az kan kaybederdi. Onu markete göndermeseydim bunlar başımıza gelmezdi. Ne o burada olurdu ne de ben. Yeosang'ı hastaneye daha hızlı getirseydim şu an stabil odada birlikte oturup sabahlıyor mu olurduk?

Başımı Seonghwa'ya doğru çevirdim. Otururken uyuyakalmıştı. Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Onu uyandırmamaya çalışarak kucakladım. Kucağımda onunla beraber girişe doğru yürüdüm. Aynı şeyler aklımda canlandı o an. Yeosang ile sokakta manyak gibi koştuğum o dakikalar aklıma geldi. Benim ağlamam onun ise normalde olsa kazağının koluyla gözyaşlarımı silmesi gerekirken kucağımda hareketsiz, kapalı gözlerle yatması...

Odama geldim, Seonghwa'yı iki saat öncesine kadar benim yattığım yatağa yatırdım. Yanındaki sandalyeye oturdum. Onu izlerken düşüncelere daldım. Olay yerini düşünmeye çalıştım. Bir ipucu aradım. Saatlerce bir ipucu aradım.

Saat altı olmuştu. Sabahın ilk ışıkları camdan içeri girip Seonghwa'ya çarpıyordu. Ama o uyanmıyordu. Yorulmuş olmalıydı. Hâlâ düşünüyordum. Bir yandan olasılıkları, diğer yandan olay yerindeki şeyleri. Aynı zamanda da Seonghwa'yı izliyordum.

O anda aklımda bir şimşek çaktı. Gözlerim büyüdü. Şaşkınlıktan oracıkta kalakaldım. Aklıma gelen şey çok büyük bir umut oluşturmuştu aklımda. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu aklıma gelen o fikirle. Nasıl bunu daha önce düşünememiştim? Cidden çok büyük bir aptaldım. Bu kesinlikle çok işime yarayacaktı. Hem de çok. Heyecanlandım. Fazlasıyla heyecan verici bir şeydi bu.

Fikrim şuydu: Lanet kameralara bakmak.

                      -------------------

Merhabaaa. Uzun süredir bölüm atamıyordum, bunun için özür dilerim. Şimdi de sınavlarım başladı o yüzden hemen yeni bölüm gelir mi bilemiyorum. Eğer şimdi ki gibi bir ilham gelirse bir anda, gelir büyük ihtimalle. Neyse, kendinize iyi bakın görüşürüzzz <3

silent noise | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin