9 Ağustos sabahıWooyoung
Hafifçe kaşlarımı çatarak uyandığımda, esneyerek gerindim. Dün gece geç saate kadar sekreterlerimden biri olan Yunho'dan gönderilmiş olan mailleri okuduğum için baş ağrısı ile güne başlamıştım.
Alnımı ovuşturarak yatakta oturur pozisyona geldim ve günümü planlamaya başladım.
Öğlen üçte toplantım vardı, büyük ihtimalle birkaç saat sürerdi. Üçe kadar raporlarımı yazıp dinlenirdim. Toplantıdan sonra, toplantıda verilen kararları analiz edip kağıda geçirirdim. Gerisini daha sonra planlamaya karar verdim.
Yataktan kalktım ve saçlarımı kaşırken, odamın içindeki banyoya doğru ilerlemeye başladım. İşlerimi halledip banyodan çıktım.
Giyinme odama doğru gittim, ütülü olan beyaz gömleğimi mavi pantolonumun içine soktum ve odadan hızlıca çıktım.
Saçlarımı düzeltip en sevdiğim parfümü sıktığımda komedinin üstündeki saatimi gördüm ve onu da taktım.
Gömleğimin açık kalan birkaç düğmesini iliklerken merdivenlerden inmeye başladım. Salona gidip önce maillerimi kontrol edip sonra raporlarımı yazmayı planlamıştım.
Planımı gerçekleştirmek üzere salona doğru ilerlerken, orta yaşlardaki çalışanım bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Ona bakarken saygıyla önümde eğildi ve konuşmaya başladı,
"Günaydın Bay Jung. Birkaç saat önce siz uyurken, genç bir adam kapıyı çalıp elindeki kutuyu size vermem gerektiğini söyledi ve başka bir şey demeden gitti." kadın bana bakarken kaşlarımı çattım.
"Kutu nerede?" önünde birleştirmiş olduğu elleriyle oynarken, "Üst kattaki çalışma odanıza bıraktım efendim." dedi kadın sakin bir ses tonuyla.
Koltuğa doğru ilerlerken konuşmaya başladım, "Kutuyu bana getir." koltuğa oturduğumda kadın konuştu, "Tamamdır efendim. Başka bir istediğiniz var mı?"
"Kahve istiyorum. Her zaman içtiğimden." sehpanın üstündeki kağıtları elime alıp incelemeye başladığım sırada kadın tekrardan eğilerek gitti.
Dün akşam not aldığım yazıları okurken, genç bir kadın kahvemi bırakıp gitti. O gittikten hemen sonra az önce konuştuğum kadın geldi ve kutuya bana uzattı.
Kutu siyahtı, üstünde altın rengi ile Fasciluce yazıyordu. Kaşlarımı kaldırdım ve gülümsedim. Bu markayı biliyordum, bu markayı herkes biliyordu.
Simsiyah kutuyu kucağıma aldım ve kapağını açtım. İçinde siyah kağıda yazılmış bir not, davetiye ve parfüm kutusu gördüm.
Parfüm kutusunu açarken heyecanlanmaya başladığımı fark ettim. Parfüm kutusunu açtığımda, kare şeklinde, bembeyaz bir parfüm gördüm. Çok hoş duruyordu. Nasıl koktuğunu anlamak için kapağını açtım ve kokuyu içime çektim.
Burnuma gelen yumuşak şeftali kokusu ile gülümsedim. Birkaç defa daha içime çektiğim koku beni mayıştırırken parfümün kapağını kapattım ve kutusuna koydum.
Kutudaki siyah notu elime aldım, diğer elime ise kahvemi almıştım. Bacağımı diğer bacağımın üstüne atarken okumaya başladım.
Eminim bembeyaz teninin üstünde şeftali kokusu harika olur. Geldiğinde o kokunun üstünde olmasını istiyorum. Seni bekliyor olacağım Jung.
~Choi San
Okuduğum yazıyla gülümsemem sırıtmaya dönüşürken, sade davetiyeyi elime aldım ve dışını incelemeye başladım. Krem rengi, fazla göz yormayan bir davetiyeydi. Neyin davetiyesi olduğu hakkında düşünürken davetiyeyi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent noise | woosan
Fiksi Penggemarduzenleniyor. "lutfen, lutfen beni becerin bay choi."