San
"Şimdi sen diyorsun ki, bir ay sonra bu gül gibi çocuğu öldürecek bu San." dedi uzun süredir sessizliğini korumuş olan Mingi. Bana baktı ve yüzünü buruşturdu. Sonrasında ise kısa bir 'ıyyy' sesi çıkardı.
Mingi'nin sözleri üzerine Hongjoong onu onaylarcasına başını salladı. "Ama önce onu sertçe becereceğim." dedim hatırlatma amaçlı. "Becereceksin?" şaşkın bir şekilde kaşlarını kaldırdı Mingi. "Evet," dedim kendimden emin bir şekilde. "Onu becereceğim." diye ekledim.
"O kadar ileri gitmezsin diye düşünmüştüm." dedi Mingi. "O kadar ileri gideceğim. Hatta, işler yolunda giderse çok daha fazlasını yapacağım." hafifçe sırıttım. "Güzel bir geceden kastım, onu sikmen değildi San." Hongjoong imalı bir şekilde konuşmuştu.
"Keşke neyi kastettiğin umrumda olsaydı Kim." gözlerimi devirdim. Mingi kahkaha attı ve bir şeyler mırıldanarak önüne döndü.
"Bu arada," başka yöne çevirdikleri kafalarını bana geri çevirdi ikisi de. "Şu Instagram hesabında birlikte fotoğraf çekindiği çocuk kimdi?" merakla sormuştum. "Çocuk bir sürü insanla fotoğraf paylaşıyor, hangisini soruyorsun?" cevap veren Hongjoong olmuştu.
"Ya şu öpuyormuş gibi yaptığı." bakışlarımı başka yönlere çevirmiştim. "Hangisi?" Hongjoong verdiği cevapla iyice sinirlendirmişti beni. "Kaç kişiyi öpüyormuş gibi yapıyor bu velet?" sinirimi sesime de yansıtmış olmalıyım ki Mingi kıkırdadı. "Bilmem." omuz silkti. Hongjoong'un benle oynadığı çok belliydi.
"Sikik telefonunu bana ver." sesimi yükseltmiştim. "Tamam tamam. Sinirlenme hemen hyung," yerinde kıpırdandı. "Bahsettiğin çocuk Park Seonghwa. Çok ateşli, değil mi?" gözleri parlamıştı son cümlesinde.
"Eh işte." ilgisizce cevap vermiştim. "Ne demek eh işte San, aptal mısın? Mis gibi çocuk." Mingi kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Mis gibi derken Mingi? Ne oluyor sana?" Hongjoong oturduğu yerden hafifçe doğrulmuştu. "Takdir amaçlı demiştim. Ayrıca sana ne oluyor? Çocukla bir kez konuştuysan, bir dahaki yemeğimi kendim bulmaya gideceğim."
"Birincisi," dedim. "Zaten bir dahaki yemeğini kendin bulacaksın Mingi. İkincisi... İkincisi yok. Ama birincisi aklında kalsın." iğneleyici bir tavırla konuşmuştum. "Ne demek bir dahaki yemeğini zaten kendin bulacaksın? Benle yemek bulmaya gelmeyecek misin?" hayal kırıklığı ile bana bakıyordu.
Ben cevabımı veremeden Hongjoong konuşmaya başladı. "Seonghwa ile konuştum Mingi." gülümseyerek Mingi'ye bakıyordu. "Ne demek Seonghwa ile konuştum Mingi?" abartılı bir üzüntü ve şaşkınlıkla konuşmuştu. "Seonghwa ile konuştum demek işte."
"Ne zaman, nasıl ve neden konuştunuz?" Mingi'nin sormasına fırsat kalmadan ben sormuştum soruyu. "Şimdi şöyle ki, biz hani Wooyoung ile birlikte çalışıyoruz ya. İşte bir gün Seonghwa getirmişti işe Wooyoung'u. O zaman gördüm o harika suratını ve vücudunu. Tanrım, cidden çok seksi. O herif bana istediği her şeyi yapabilir." sırıtıyordu ve ondan her bahsettiginde olduğu gibi gözleri parliyordu.
"Konuşma kısmına gelecek olursak, yanıma geldi işte. Dedi ki 'naber Hongjoong-ah~' ben tabii çok şaşırdı-" Hongjoong sözünü bitiremeden Mingi konuştu. "Doğruları anlatman için sadece beş saniyen var." geri sayıma başladı.
Hongjoong iki saniye kala konuşmaya başladı, "Tamam, tamam. İki şaka yapamıyoruz şurada ya. Neyse işte geldi yanıma, dedi ki 'tanışalım mı yakışıklı? Sonra belki benim eve gider takılırız falan.' ben tabii çok şaşırdı-" Bu sefer ben bölmüştüm Hongjoong'u. "Doğruyu anlatman için sana herhangi bir zaman dilimi tanımıyorum Hongjoong. Doğruyu anlat." gözlerinin içine bakarak konuşmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent noise | woosan
Fanfictionduzenleniyor. "lutfen, lutfen beni becerin bay choi."