TARIH : 1 ARALIK
"Dayanamıyorum artık..." ağlamaktan kısılmış sesiyle konuşmaya çalıştı genç adam.
"Bunu yapanı bulursam..." duraksadı, gözlerindeki intikam ateşini herhangi birisi bile anlardı gördüğünde. "Onu parçalara ayıracağım."
- 1 GÜN ÖNCEWooyoung
Çalışma masamda oturmuş geçen ay öldürülen Japon adamın dosyasını inceliyordum. Karşımda duran bilgisayara bakıp sıkıntıyla derin bir nefes aldığımda Seonghwa'ya seslendim."Hyung!"
Ses gelmediğinde kendini işine fazla kaptırdığını düşündüm ve daha yüksek sesle tekrardan seslendim.
"HYUNG!"
Sonunda tuvaletin kapısı açıldığında başımı o tarafa doğru çevirdim. Seonghwa yüzündeki toz pembe maskeyi daha da sağlam yüzüne sabitlemek için parmaklarıyla yüzüne baskı yapıyordu. Yargılayıcı sesini duyduğumda kulaklarımı koparmak istedim.
"Aman Wooyoung, görmüyor musun şurada önemli bir iş yapıyorum! Ama hayır, Seonghwa'nın asla kendine özel bir bakım saati olamaz çünkü o her zaman Wooyoung'la ilgilenmek zorunda değil mi?!"
Sinirlerim bozulduğundan kendimi tutamadım ve güldüm, "Senin yaptığın bir hastalık biliyorsun değil mi?"
Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı, doğrudan bana baktı, "Huh!Niyeymiş?"
"Sen benle dalga mı geçiyorsun, bir de niye diye soruyorsun? Günde üç saatini sadece yüz ve el bakımın için harcıyorsun!" sonlara doğru iyice sesimi yükseltmiştim.
Sonunda yüzüne yapıştığını düşündüğü maskeden ellerini çekti, "Hayatım, modelim ben model. Benim ekmek teknem de bu. O yüzden bu kadar bakım az bile bana."
Ellerini ovuşturarak içeri girdi, umursamaz bir tavrı vardı, "Cidden aptalsın Wooyoung." dedi hâlâ ovuşturduğu ellerine bakarken. "Neden dışarı çıkmak istiyorsun ki?"
Doğruldum uzandığım yerden, "Birkaç bir şey konuşmak istiyorum." dedim. Bana baktı, "Konuşma yetin sadece dışarıda mı kullanılabilir durumda?" dedi gülmemek için kendini sıkarken. Göz devirdim, tam onu azarlamak için ağzımı açtığımda ne yapacağımı anladı ve beni susturmak için, "Tamam tamam. Hazırlan çıkalım." dedi. Yataktan kalktım ve hazır olduğumu söyledim. Kaşlarını kaldırdı ve "Yatakta yatarken giydiğin, buruşuk, eski kıyafetlerinle mi dışarı çıkacaksın?" dedi.
Şöyle bir göz gezdirdim kıyafetlerime, eski ya da buruşuk olup olmadığına karar vermeye çalıştım. Eskiydi. Ayrıca buruşuk. "Haklısın" diyip kestirip attım. Dolaptan diğeriyle aynı olan bir eşofman ve aynı siyah tişörtten aldım. Aralarındaki tek fark şu an üzerimde olanların eski ve buruşuk olması, diğerlerinin ise ütülü ve yeni olmasıydı.
Hemen üstümü çıkarttım, Seonghwa ise ben hazır olmadığım halde neden kendisini tuvaletten erken çıkardığımı sorup, beni daraltıyordu. Aynı kelimeleri tahminen beşinciye tekrar edişinde yeni siyah kıyafetlerimle, vücudumu ona tam döndürmeden aynı zamanda da dolabın önünde eski kıyafetlerimi dürüp koyarken ona susması için yalvaran bir bakış attım. Bana inat birkaç kere daha cümlelerini tekrarladı, huzursuz iç çekişlerimi duyduğu düşündüm o yüzden benle daha fazla uğraşmamak için bana acıyıp sustu.
Yaklaşık yirmi dakika sonra kendimizi evin dışına atabilmiştik. Aslında eğer Seonghwa tuvalette ondan ,"çaldığım" beş dakika yüzünden bana inat çıkmadan önce beş dakika daha tuvalette kalmasaydı belki de şu an kafenin önünde olacaktık. Fakat tuvalette saatlerce kalmayı çok sevdiği için ondan dakikalarını çalmama pek sevinmedi ve sonuç olarak da bunu yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent noise | woosan
Fanfictionduzenleniyor. "lutfen, lutfen beni becerin bay choi."