Jeong Yunho

176 8 7
                                    


San

Kapının önüne geldim, anahtarı kapı deliğine soktum. Anahtarı çevirdim ve kapı açıldığında içeriye girdim.

Girdiğim gibi çok büyük bir azarlama beklemiştim ama aksine etraf epey sessizdi.

Kapı eşiğinden birkaç adım daha ileriye doğru adımladım, etrafa bakındım. Her şey yerli yerinde duruyordu, her zamankinden farklı bir şey yoktu.

Tam o sırada bir kahkaha sesi duydum.

Kaşlarımı çattım, kahkahanın kime ait olduğunu anlamaya çalıştım. Sanırım Mingi'ye aitti çünkü ses gürdü.

Kapıyı arkamdan kapattım ve salona doğru ilerlemeye başladım. Hızlı ve büyük adımlarla salona doğru ilerlerken ne yaptıklarını merak ediyordum.

Salonun büyük kapısının önüne geldiğimde Mingi ve Hongjoong'u gördüm.

Hongjoong elinde tuttuğu telefonundan Mingi'ye bir şeyler gösteriyordu ve bunun üzerine Mingi kahkahalar atarak geniş, beyaz sehpanın üzerindeki telefonunu alıyordu.

Hongjoong ise kucağındaki patlamış mısır tabağından mısır alıyor ve ağzına tıkıştırırken kıkırdıyordu. Bir yandan da kolasını yudumlarken Mingi'nin tepkilerini izleyip daha da gülüyordu.

İçeriye doğru ilerledim ve onların oturduğu koltuğun yanındaki koltuğa oturdum.

İkisi de oturduğum anda bana döndü, yüzlerindeki gülüşün soluşuna şahit oldum. Onların düşen yüzlerine karşılık ben hafifçe gülümsedim.

"Cidden bu durumun üstüne bir de gülümsüyor musun?" sert sesiyle Hongjoong konuştu.

"Öyle duruyor." gayet sakince cevap verdim. "San sen şaka mı yapıyorsun, yoksa ciddi misin? Ona göre tepki vereceğim."

"Üzgünüm." cevabıma karşılık kolasından bir yudum aldı ve sessizce önüne döndü.

"Ne bu gevşeklik?" Mingi bana baktığında omuz silktim. "Hongjoong'un senin için ne kadar endişelendiğinden tam olarak kavrayamadın herhalde." kaşlarını hafifçe kaldırdı.

"Neden aramama cevap vermedin?" tabağında ki mısırlarla oynuyordu ve onlara bakıyordu. Açıkçası çok şirin duruyordu.

"Çünkü kirlettiğimiz çarşafı makineye tıkmakla uğraşıyordum, o sırada sen aramışsın. Wooyoung yanıma gelip 'benim çalışanım neden sizi arıyor ?' dedi. Ne yapsaydım yani? Onun önünde telefonu açıp seninle mi konuşsaydım?"

"Peki ya o gittikten sonra? Tüm gece seninle mi kaldı?" başka bir soru yöneltti.

Sessiz kaldım.

Sessiz kalışımdan kendince bir cevap çıkarttı ve konuşmaya başladı, "Eğer benle konuşmak istemiyorsan sorun etmem, neden istemediğini sorar ve seni rahat bırakırım ama beni geçiştirirsen sorun ederim." koltuktan kalktı, "Ne yapmaya çalışıp çalışmadığını anlıyorum. Karşında aptal yok." telefonunu alıp hızlı adımlarla salondan çıktı.

Derin bir iç çektim ve elimi alnıma koydum.

"Çocuğun başka nasıl anlamasını bekliyordun ki?" Mingi bana baktı ve sert bir sesle sordu. "Bu şekilde anlamasını beklemediğim kesin." cevap verdim.

"Ben olsam ben de o şekilde anlardım San. Çocuk sana gece boyunca mesajlar atmış ve sonuç ne? Cevap yok. Endişelenip aramış ve sonuç ne?" durdu. Birkaç saniye sonra devam etti, "Cevap yok."

"Onu geçiştirdiğim falan yok. Arkadaş olmaktan pişman olacağım kişilerle işin en başında iletişimi kesiyorum. Ama Hongjoong'u yıllardır tanıyorum. Kesmek isteseydim şu ana kadar defalarca kez kesmiştim bile. Sadece abartıyor." omuz silktim.

silent noise | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin