Davetsiz Misafir

166 11 10
                                    


Bu ve bundan sonraki bölümlerde rahatsız olabileceğiniz konuşmalar vardır. Rahatsız olacaksanız okumamanız tavsiye edilir.

Wooyoung

Uyanıp yatakta yan tarafa doğru döndüğümde boş olduğunu gördüm. Keskin baş ağrısı kafamı zonklatırken olanları hatırlamaya çalıştım.

Olaylar parça parça zihnimde canlanmaya başlayınca kaşlarımı çattım. Tam olarak hiçbir şey hatırlayamıyordum. Doğruldum, yatağımın yanındaki komedine uzandım. Aniden başlayan baş ağrılarım için her zaman çekmecede bir kutu ağrı kesici hap olurdu.

Turuncu yuvarlak haptan avcuma aldım, baş ucuma konulmuş su dolu bardağı alıp hapı içtim.

Pijamalarımı çıkarttım, yerine kısa siyah bir şort ve siyah bir tişört giyip banyoya ilerledim.

Midem fena halde bulanıyordu, sebebini dün gece içmiş olma ihtimalime verdim. Elimi yüzümü yıkadım, işlerimi hallettim ve banyodan çıktım.

Her sabah yaptığım gibi, her zaman sıktığım parfüm kutusuna uzandım ve sıktım.

Odamdan çıktım ve merdivenlerden aşağıya doğru indim yavaş yavaş. Çalışanlarımdan biri bana doğru ilerliyordu. Olduğum yerde durdum ve gelmesini bekledim.

Genç kadın eğildi, sakince konuşmaya başladı, "Günaydın efendim. Bay Park sabah iş yerinden gelen önemli bir haber yüzünden gitmek durumunda kaldı. Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız kendisini arayabileceğinizi, hemen gelebileceğini bildirmemi istedi."

Başımla hafifçe onayladım, kadın konuşmaya devam etti, "Salonda bir misafiriniz var efendim." Kaşlarımı kaldırdım, kadına gidebileceğini söyledim. Kadın eğilip mutfağa doğru ilerledi.

Salona doğru yürüdüm, bir elimle hâlâ ağrıyan başıma ufak bir masaj yaptım.

"Günaydın Wooyoung." duyduğum o tanıdık, kalın sesle hemen elimi alnımdan çektim ve karşımdaki bedene baktım.

Koltuğa iyice yaslanmıştı, bir bacağını diger bacağının üstüne atmıştı. Sarı saçlarından birkaç tutamı gözlerinin önüne düşmüştü. Kendisine biraz dar geldiğini düşündüğüm bir tişört ve her zamanki gibi pantolon giymişti. Üstüne ince bir ceket giymişti. Choi San'dı.

Kaşlarımı çattım, "Burada ne işiniz var?"

"Ahh Tanrım, bana "siz" diye hitap etmen beni bitiriyor." gülümseyerek konuştu.

Gözlerimi devirdim, "Bakın, dün gece ne olduğunu bilmiyorum. Eğer yanlış bir şey yaptıysam ve o yüzden geldiyseniz üzgünüm. Olanları unutun, ben zaten hatırlamıyorum."

Kaşlarını çattı, "Gerçekten hatırlamıyor musun?" başını hafifçe yana yatırdı.

"Nasıl hatırlayabilirim ki? Dün içtiğim içecekler sertti. Eğer bir şey yaşadıysak Bay Choi, ki eğer yaşadıysak bile ileri gitmediğimizi düşünüyorum, hiçbirini hatırlamıyorum."

Blöf, Choi.

"İleri gitmediğimizi mi düşünüyorsun?" sırıttı. "Aynen öyle düşünüyorum." cevap verdim.

Oturduğu koltuğun yanındaki koltuğa kendimi bıraktım. Sert hareketle beraber kalçam acıdı ve istemsizce dudaklarımdan bir inleme çıktı.

Güldü, "Düşüncen hâlâ aynı yönde mi?"

San beni becermiş miydi yani?! Tanrım, inanamıyorum! Lanet olsun keşke her şeyi hatırlayabilseydim. Şu an onun gözünde savunmazsızım çünkü dün gece bir şeyler olduysa bile hiçbir bok hatırlamıyordum. Ama o hatırlıyordu. İşin kötü yanı da buydu.

silent noise | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin