Gri Saçlı Çocuk

152 9 0
                                    


Wooyoung

Aklıma aniden gelen parlak fikirle yerimden hızla kalktım. Daha öncesinde nasıl aklıma gelmedi diye kendime kızdım biraz. Aptal gibi saatlerce bankta oturmuştum ve zaman kaybetmiştim. Cidden çok salaktım. Düşüncelerimin bir kısmı böyle diyordu, diğer kısmı ise kendimi savunmaya almıştı. Sonuç olarak o stres ve panik içerisinde aklıma gelmemesi normal diye düşündüm. Ah, tanrım lanet olsun, bunları düşünerek hâlâ vakit kaybediyordum.

Seonghwa'yı uyandırıp uyandırmamak arasında gidip geliyordum şimdi de. Her ne kadar uyandırmadığım için büyük bir azar işitecek olsam da, uyandırmamayı seçtim. Onun yerine bir not bırakacaktım. Hemen bir yerlerden yapışkanlı bir kağıt buldum ve üstüne "Seonghwa hyung, seni uyandırmadığım için üzgünüm ama bir işimi halletmem gerekiyor artık. Fazlasıyla geç kaldığım bir işimi." yazdım.

Yapışkanlı mavi not kağıdını alıp telefonunun üstüne yapıştırdım. Beni göremeyince direkt telefonunu alacağını düşünerek yapmıştım bunu. Telefonu da başucundaki komodine koydum.

Siktir, üstümü değiştirmeyi unutmuştum. Şöyle bir üstüme baktım. Sadece mavi bir hastane kıyafeti. Bunla nasıl kameralara bakmaya gidebilirdim ki? Belki kıyafetlerim yikanmistir diye düşündüm ve bu konuda bir görevliye danışmaya karar verdim. Yanıma telefonumu aldım ve hızla odadan çıktım.

Öncekine göre daha da aydınlanmış koridorda hızlı adımlarla ilerliyordum. O sırada Yeosang'ın odasını gördüm. Sedyede uzatılı yatan Yeosang'ı. Gözlerim hafifçe doldu, boğazım düğümlendi bir an. Kendimi toparlamaya çalıştım ve onun odasına son bir bakış atıp, koridorda ilerlemeye devam ettim. O sırada bir hemşireyi gördüm. Beyaz kıyafetleriyle koridorda ilerliyordu.

Hemen hemşireye doğru ilerledim koşar adımlarla. Yanına ulaşmama az kaldığında "Pardon!" dedim. Masmavi gözlerini bana doğru çevirdi ve yürümeyi durdurdu. "Buyrun? Nasıl yardımcı olabilirim size?" dedi kibar ve yumuşak bir ses tonuyla.

Yanına ulaştığımda "Kıyafetlerim. Kanlı kıyafetlerim vardı, yıkandı mı?" dedim nefes nefese. "Adınız neydi acaba?" dedi desibeli hafif düşük bir sesle. "Jung Wooyoung." dedim. Hemşire elindeki listeye baktı. Kaşlarını çattı ve benim adımı aradı uzun listede. "Jung Wooyoung." diye mırıldandı ismimi tekrar ederek. "İşte burada!" dedi pembe ojeli tırnağı ile benim ismimin üstüne vururken. "Kıyafetleriniz yıkanmış, gidip alabilirsiniz." dedi. "Nereden?" dedim. "Buradan dümdüz ilerleyin sonra sağa dönün önünüze çıkan ilk oda. Üstünde yazıyor zaten 'kıyafet yıkama odası' diye." Genç kadına teşekkürlerimi sundum ve büyük adımlarla bahsettiği odaya doğru ilerledim.

Bembeyaz kapının önüne geldiğinde durdum. Birkaç adım gerileyip kapının üstünde yazan yazıya baktım. 'KIYAFET YIKAMA ODASI' büyük harflerle, siyah renkte yazılmıştı. Gümüş kapı kolunu tutup kapıyı açtım ve içeriye girdim. Siyah saçlı, uzun boylu, tombul bir adam sandalyede oturmuş kitap okuyordu. Burasıyla ilgilenen bir görevli herhalde diye düşünüp adamın yanına doğru ilerledim.

"Merhaba efendim, rahatsız ettiysem özür dilerim. Kıyafetlerimi almaya geldim ben." dedim sakin bir ses tonuyla. "Adınız neydi beyefendi?" dedi kafasını gömüldüğü kitabından kaldırıp. Kahverengi gözleriyle yüzümü kısaca süzdü. "Wooyoung. Jung Wooyoung." dedim adama bakıp. Önündeki dosyaya baktı ve benim adımı aradı az önceki genç kadın gibi. Onun kadar uzun sürmemişti adımı bulması.

Dönen sandalyesinden kalkıp yanımdan geçti ve krem rengi bir sepeti bana doğru getirdi. "Kıyafetleriniz burada. Şurada giyinebilirsiniz." dedi tombul işaret parmağı ile üstünde büyük harflerle 'GİYİNME ODASI' yazan bir kabini göstererek. Sepete baktım gerçekten benim kıyafetlerim mi diye. Benimkiler olduğunu gördüm. Siyah bir pantolon ve siyah bir tişört. "Teşekkür ederim." dedim hafifçe gülümseyerek ve kabine doğru ilerledim.

silent noise | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin