Av

214 18 8
                                    

         
San

Kitaplığımın önünde okuyacağım kitabı ararken arkamdan Mingi'nin seslenişini duydum, "Ben çok ama çok açım San." Umursamaz bir şekilde omzumun üstünden ona baktım ne yapıyor diye. Yatağa uzanmış, öylece tavana bakan aptal birinden başka bir şey göremedim. Tekrar önüme döndüğümde, "Mingi iki aydır yemek yemiyorsun değil mi?" dedim. Ağlak bir ses tonu ile "EVET!" diye bağırdı. İç çektim.

"Yemeyi düşünüyor musun?" dedim bu sefer. "Evet ama..." sustu. Bir süre cümlesinin devamını getirmesini bekledim aynı zamanda da eğilmiş en alt raftaki kitaplarıma bakıyordum. Cevap vermeyince başımı ona döndürdüm, "Ama ne?" dedim. "Güçsüz durumdayım, eğer birini yemeye çalışırken yakalanırsam ve canice katledilirsem, benim gibi şahane bir varlık bu dünyadan göçüp gider." dedi abartılı bir ses tonlamasıyla.

Bir kitabı elime alıp ayağa kalktım, ona bakıp göz devirdim. "Yani ne yapmalıyım?" dedim elimdeki kitapla öylece dikilirken. Yatakta doğruldu, "Benimle gelmelisin." dedi. Ona baktım, "En son yanında geldiğimde ne olduğunu hatırlatırım Mingi." dedim iğneleyici bir ses tonu ile.

"Of, tamam. Söz bu sefer geçen seferki gibi yakalanıp kaçarken sen yere düşüp bacağını kırmayacaksın." dedi bana yalvaran gözlerle bakarak. Kararsız kalmıştım. Biraz durdum ayakta. En sonunda "Peki tamam, geleceğim." dedim. Ben cümlemi bitirir bitirmez "İşte bu!" diye bağırdı. Onun bağırışından sonra, "Bak eğer yakalanırsak bir daha seninle asla gelmem." dedim kararlı ve sert bir ses tonu ile. Başını "tamam" anlamında salladı. "Giyiniyorum ben o zaman." dedi kalkmaya hazır bir halde benden onay bekliyordu. "Hazırlan." dedim.

Onunla beraber ben de hazırlanıyordum. Üstüme bol siyah bir tişört ve dar olan, aynı tişörtüm gibi siyah olan bir pantolon giydim. Fakat içinde rahatlıkla hareket edebiliyordum. Siyah bir şapka taktım başıma ve eğer yakalanırsak diye Mingi'ye de zorla taktım şapkayı. Bir de yüzümüzü kapatacak biçimde olan iki atkı aldım elime, birini Mingi'ye uzattım "Giy şunu." dedim. Tanınmamak içindi yine. Gerçi insanlar Mayıs'ın ortasında atkı taktığımız için bize tuhaf tuhaf bakabilirlerdi ama yakalanmamak için her şeyi yapabilecek durumdaydım. Telefonumu ve evin anahtarını attım cebime ve evden çıktık.

"Nereye gidiyoruz?" dedim Mingi'ye bakıp. "Şu arada tehna bir sokak var, markete gidiyor ama merak etme ıssız bir yer. İlla ki oradan geçen olacaktır."  dedi. Elimi tuttu ve bir çalılığın arkasına götürdü beni. "Bak şimdi plan şu şekilde, buradan geçen ilk kişiye gidip saldıracağım ve onu öldüreceğim. Sen bu sırada burada kalacaksın ama olur da başka birisi gelirse güçsüz olduğum için senin yanına geleceğim ve kaçacağız. Hiçbir şekilde gelen kişiye saldırmayacaksın, ben de saldırmayacağım. Tamam mı?" Başımı "tamam" anlamında salladım.

Bu konuşmanın ardından on dakika geçmişti ve hâlâ hiç kimse yoktu. Mingi'ye baktım, o ise yola bakıyordu. "Mingi," dedim. "Hâlâ kimse geçmedi." diye ekledim. Bana dönmeden bakışları hâlâ yoldayken, "Sabret, illa ki birisi geçecektir. Bekleyelim." dedi. "Tamam." dedim. Ve tam o sırada yoldan yürüyerek sarı saçlı bir çocuk geçti. Mingi'ye baktım bana baktı ve sırıttı. "İşte," dedi. "İşte bu bizim avımız."

                            --------------

Bu bölümde pek bir şey yapmadım, farkındayım. Ama bir dahaki bölüm daha iyi olacak.

Görüşmek üzere, kendinize iyi bakınn <3

                                           

silent noise | woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin