WooyoungGri saçlı çocuğun gittiği yöne doğru baktığımda başka bir çocuk gördüm. Uzun boyluydu, yapılı birine benziyordu. Simsiyah bir şapkası vardı. Kenarından çıkan ufak, çok küçük bir parça vardı. Gözlerimi kıstığımda tutamın pembe renk olduğunu gördüm. Kıstığım gözlerimi normale çevirdim.
Pembe... Bu zamana kadar Seonghwa hyung dışında pembe saçlı birini buradayken nadiren görüyordum. Bu yüzden benim için bir bakımdan şaşırtıcı olmuştu. Demek ki Yeosang'ı komalık eden çocuğun iş birlikçisi pembe saçlı bir herifti.
Ama şu anda saçının pembe renk olmaması ihtimali çok fazlaydı çünkü iş birlikçi çocuk, onları kameralardan inceleyeceğimi göz önünde bulundurmuş olmalıydı. Bariz bir şekilde kameralar onları kaydediyordu. Dolayısıyla saçlarını boyayıp kendini değiştirmiş olabilirdi.
Fakat ufak bir olasılık, o an onları yakalamamın verdiği panikle kameralara dikkat etmemiş olabilecekleri ihtimalini bana sunuyordu.
Emin değildim. Her iki seçenek göz önünde bulundurulduğunda birinci seçenek daha olası bir durummuş gibi geliyordu. Bu zamana kadar kameralara dikkat etmeyen aptal gûllerle bir kez, belki de iki kez karşılaşmıştım. Onlar da cezalarını çekmişlerdi.
Düşüncelerim içerisinde kaybolurken, cebimde hissettiğim titreşimle, elimi hızla cebime attım. Seonghwa hyung uyanıp bana endişe ve sinir dolu, en az beş satırlık bir mesaj göndermiş olmalıydı.
Ama yanılıyordum. Mesaj bilinmeyen bir numaradandı. Hafifçe kaşlarımı
çatmış, mesajı okumaya başlamıştım.bilinmeyen numara:
Umarım benimle uğraşmanın bir bedeli olduğunun farkındasındır Jung.
Okuduğum şeylerle kaşlarım iyice çatılırken, mavi saçlı genç adamın kalın sesini işittim. "Hem beni işimden alı koyup, hem de telefonunla mı ilgileniyorsun?" sesi sinirliydi.
Bakışlarımı adama çevirip panikle konuşmaya başladım, "Hayır, hayır! Kesinlikle beni yanlış anladı-" sözümü bitirmemi beklemeden bilgisayarı kapatıp beni kolumdan tutup dışarıya sürüklemeye başladı.
Beni sürüklediği için tökezlemiş, tam düşecekken toparlanmış ve hızlıca konuşmaya çalışmıştım. "Gerçekten, yanlış bir anlaşılma yaşandı." hızlı hızlı konuştuğum için cümlenin sonunda derin bir nefes almaya çalıştım.
Kapının önüne gelmiştik. Adam beni dinlemeden kapının önüne koymuştu. Tekrardan şansımı denemeye ve konuşmaya çalışmıştım. Bu bilgiler benim için gerçekten çok önemliydi. "Lütfen durumu açıklamama izin veri-" sözümü bitiremeden kapıyı yüzüme sertçe kapatmıştı.
Bir iki saniye küçük kapıya baktım ve sonrasında, bir hışımla elimi sertçe saçlarımın arasından geçirip sesli bir şekilde küfür ettim. "Siktiğimin bilinmeyen numarası yüzünden oldu hepsi!"
Telefonumun kilidini açtım ve bana atılan lanet mesajı tekrar tekrar okumaya başladım.
"Umarım benimle uğraşmanın bir bedeli olduğunun farkındasındır Jung."
Bedel.
Ne bedelinden bahsediyordu bu manyak herif? Ayrıca soy adımı nereden biliyordu ki? Bir başka soru ise benim uğraştığım kişi kimdi ki?
Seonghwa hyungun bildirimi yukarıdan gözüme çarptığında korkarak bildirimi açtım.
Hyung'um
Neredesin Wooyoung?
Genellikle kırıldığı ya da endişelendiği zaman kısa mesajlar atıp geldiğinde kızardı. Eğer gerçekten kırıldıysa geldiğinde de bir şey demeyip sadece hareketlerimi incelerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent noise | woosan
Fanfictionduzenleniyor. "lutfen, lutfen beni becerin bay choi."