SanÇocuğun haykırışından sonra Mingi ödü kopmuş bir şekilde yanıma geldi, kolumu tuttu ve beni çekiştirerek koşmaya başladı. Peşinden deli gibi koştum. İkimiz de sürekli arkamıza bakıp gelen var mı diye bakıyorduk. Koşarken tek kelime etmedim, onu evde azarlayacaktım. Tabii tek parça olarak eve gidebilirsek.
Sonunda eve gelmiştik. Hiç durmadan koşmuştuk. İçeri girdik, kapıyı girdikten sonra kilitledim. Duvara yaslandım, soluk soluğa kalmıştım. Mingi ise yanıma çöküp oturdu. Nefes alıp verişleri çok hızlıydı. "Sikeyim Mingi." dedim düzene girmeyen nefeslerimle. Birkaç saniye bekledikten sonra "Özür dilerim." dedi, sesi pişmanlık doluydu. "Birinin geleceğini düşünmemiştim." diye ekledi. Ona baktım, başını kaldırıp bana baktı. "Çocuk ölmüş müdür?" dedim. Başını öne eğdi, "Muhtemelen." dedi.
Aradan yaklaşık on dakika geçmişti. Yerde Mingi'nin yanına oturmuştum, başı omzumdaydı"Kalkalım artık." dedim. Onun başını çekmesini bekledim. Kaldırmadı başını. Kafamı hafif ona doğru çevirdim, göz ucuyla ona baktım. Uyuyordu. Gülümsedim hafifçe. Onu kucakladım, yürümeye başladım. Yatağına yatırdım, üstünü örttüm. Kıpırdandı ama uyanmadı.
Yirmi dakikadır koltukta oturuyordum, canım çok sıkılmıştı. Mingi'ye baktım, gözleri açık tavanı seyrediyordu. "Yakında tavanla aranda bir şey olduğunu düşünmeye başlayacağım." dedim gülerek. "Sürekli bakışıyorsunuz." diye ekledim. "Var zaten." dedi ifadesiz bir tonlama ile. Kaşlarımı kaldırdım, "Güzel." dedim. Bana bakıp kahkaha attı, ben de güldüm.
Yarım saattir aynı şekilde duruyorduk. Mingi yatağında yatıyordu, ben koltukta oturuyordum. "Düşünsene," dedi bakışlarını bana çevirmeden hâlâ tavana bakıyordu. "Şu an kapının çaldığını. Ne çok korkarsın ama." alaylı bir ses tonuyla güldü. Gözlerimi devirdim. "Hatırlatırım Mingi, o çocuk geldiğinde korkudan ne yapacağını şaşıran ben değildim." dedim ben de.
Tam ağzını açmış cevap verecekken kapı çaldı. Mingi hemen doğruldu ve "Şimdi sıçtık." dedi. Az önce söyledikleri yüzünden dalga geçecekken bunun zamanı olmadığının farkına vardım. Ona baktım "ne halt yiyeceğiz şimdi?" bakışı ile.
Hızlıca yataktan kalktı, o sırada ayağı yerdeki kirli pantolonuna takıldı. Hemen kalktım ve suratıyla yer arasında santimetreler kalmışken onu kolundan yakaladım. "Kolum lan kolum San!" diye bağırdı sessizce. Kapının önündekinden korktuğu için seslice bağıramıyordu. Düzgünce onun dengede durmasını sağladım. Kolunu okşadı. "Ne kadar çok korktuğuna bak." dedim sinir bozucu bir ses tonu ile.
"Kapıyı açacağım." dedim Mingi'ye bakarak. Gözleri kocaman açıldı ve "Ne?! Delirdin mi sen geri zekalı?" dedi sinir ve panik dolu bir sesle. Onu takmayarak ilerledim.
Önüme geçti "Salak salak davranma!" dedi hafif bağırarak ama ses tonu hâlâ fısıldamaydı. "Bizi takip edip bulduklarını düşünmüyorum." dedim sakince. "Nasıl bilebilirsin ki?" dedi. "Bak," dedim. "Çocuk geldiği anda kaçmaya başladık. Ayrıca çocuğun bizi takip etmediğine eminim çünkü iki saniyede bir arkama baktım ve hiç kimse yoktu. Başka birisi de görmüş olamaz çünkü tehna bir yerdi." Tam ikna olmamış bir şekilde bana baktı.
Kapı bir kez daha çaldı. Tık tık tık. Daha fazla beklemeden kapıya doğru ilerledim. Mingi daha fazla itiraz etmedi. Ben de emin değildim aslında ama emin gibi görünmeye çalışmıştım. Eğer polis gelmişse bizi daha fazla beklemez ve kapıyı kırardı. Fakat gelen kişi sabırla bekliyordu.
Davet ettiğimiz biri olup olmadığını düşündüm. O anki panikle pek bir şey hatırlayamıyordum ama sanırım davet etmemiştik. Yine de bilmiyordum. Derin bir nefes aldım. Eğer polis gelmişse bize neler yapabileceklerini düşündüm. Tüylerim diken diken oldu. Kapı bir kere daha çaldı Tık tık tık.
Her şeyi göze alarak kolu çevirdim.
Karşımda masmavi saçlarıyla Hongjoong duruyordu. "Selam." dedi gülümseyerek.
------------
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Biraz geç attım, üzgünüm. Kendinize iyi bakın, görüşürüzz <3