Bilincim bir karanlıktayken, nabız gibi derinden atan bir ses zihnime akmaya başladı. Ses yakınlaştıkça, sesin her vuruşuna bir zonklama eşlik ediyor ve baygın bedenimi panik içinde dürtüyordu. Ağrı, artık bilincimi uyandıracak kadar şiddetlenince göz kapaklarımı zorla araladım.Başımın zonklaması beynimde gürlemeye devam ederken, acıdan yüzümü ekşiterek elimi az önce darbe alan ense köküme uzattım. Bir anlık temas dahi, gözlerimde yıldızlar çakması için yeterli olmuştu. Bu da neyin nesiydi böyle !?
Bir yerlerde, şiddetle çarpan iki metalin çıkardığı sesleri duyuyordum ancak sersemlemiş haldeydim. Bu Düpedüz bir saldırıydı! Gözünü, atlarımıza ya da ceplerimize kestirmiş bir hırsızın tuzağına düşmüştük belki de. Üstelik, enseme yediğim darbe beni ne kadar baygın bırakmıştı kestirmesi güçtü. Yüzüme batan kuru ot parçalarını silkelerken aydınlığa alışmaya çalışan gözlerimi kısmam gerekti.
Atların yanında ormanlık zemine serilmiş bir haldeydim. Başımı kaldırıp, acelece gözlerimi seslerin geldiği yöne odakladım.
Walric'in oldukça iriyarı bir adamla dövüştüğünü gördüğüm an bir panik dalgası içimi kapladı.
Adam neredeyse iki buçuk metre kadar vardı. Kıyafetlerinde ayırt edici bir özellik gözüme çarpmazken peçeyle örtülü kel tıknaz başı, neredeyse boyunsuz, iri bir bedenin üzerindeydi. Omuzları o kadar genişti ki küçük kafası ile tezat oluşturuyor, bu hali onu korkulması gereken biri kılıyordu sanki. Hırsıza benzetebileceğim bir yanı yoktu.
Koca elinde tuttuğu kalın kısa kılıcı, Walric'in narin ve öldürücü kılıç darbelerinden kaçarken hesapsızca havada dans ediyordu. Bu adam için kesinlikle kolay lokmaydım. Beni öldürmek istese, işimi bitirmesi iki saniyesini dahi almazdı ama onun yerine neden sadece bayıltmayı seçmişti?
Kılıçta üstünlüğü sağlayamayan adam artık kuralsız bir şekilde beden gücünü de kullanıyordu. Walric ise ona aynı şekilde karşılık veriyordu. Yerden aceleyle doğrulup biraz ötelerinde bir ağacın arkasına sindim ve oradan izlemeye devam ettim. Korkaklığımla gurur duymuyordum ancak hayatım boyunca kimseye fiske dahi vurmamıştım, adama iğne başı kadar bile zarar veremeyeceğim ortada gibiydi.
Yabancı fırsatını yakaladığı bir anda gözlerimin önünde yok oldu. Havadaki tanıdık akım tüylerimi gıdıkladı. Ve Walric'in arkasında belirdi. Panikle "Arkanda! " diye seslendim yol arkadaşım periye. Walric uyarımı duydu ve adamı arkasında hisseder etmez yüzüne dirseğiyle sert bir hamle yaptı, adamın çatırdayan burnu kanamaya başladı.
Adam darbenin etkisiyle birkaç saniye sersemleyince Walric bunu fırsat bilerek eğildi, kendi etrafında dönerek ayağıyla ona bir çelme taktı. Adam sertçe yere yuvarlandı ancak bu yabancının gardını düşürmesi için yetmemişti.
Yere serilen yabancı yerden avuçladığı tozu inanılmaz bir hızla Walric'in suratına fırlatınca kendisi için anlık bir savunma fırsatı yakaladı. Tekrar kaybolup Walric'in önünde belirerek kılıcını savurdu. Walric açmaya çalıştığı gözleriyle yabancının falsosunu kılıcıyla yakaladı. Tam bir güç gösterisi içinde birbirlerini kılıçlarıyla ezmeye devam ediyorlardı. Koruyucu perimin her hareketi adeta zarafet ve ölüm kokuyordu.
Onu izlerken kalp atışlarım göğüs kafesimi delecek kadar güçlü atıyordu. Deli gibi korkuyordum ama onu böyle izlemek, içimde yeni doğan ve hissettikleriyle beni şaşkına çeviren vahşi Ednayı mutlu ediyordu.
Vahşi Edna, korkak olanı sindirdi. Bir şeyler yapmalıydım. Walric'e yardım edebilecekken, tavşan gibi bir ağacın arkasında saklanmaya devam edemezdim. Ki onu kaybetmeyi asla göze alamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL DİYARLAR - KIYAMETİN ANAHTARI
Fantasía"Çatal dilli yılanlar gördünüz, Görünmeyen dikenli kirpiler; Semenderler ve kör kertenkeleler. Hata etmeyin, Peri kraliçemize yaklaşmayı düşünmeyin." W. Shakespeare - Macbeth Bu sürükleyici serüv...