özlenen ten, 18

462 70 100
                                    

Taehyung için her şeyin başlamasının üzerinden yirmi dokuz gün geçmişti. Komutanı olmadan bir ayı doldurmuştu. Bu eve ilk geldiğinde, bahçesinde bir süre bekledi. Keşke kapıyı ona açan Seokjin olabilseydi. Bunun olmayacağını elbette biliyordu lakin, yine de hayal etmeden duramıyordu.

Anahtarı komutanın ablasından almıştı. Yavaşça kapıdan içeri girdiğinde burnuna dolan o koku... Taehyung'un gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Komutana veda ederken resmen kendinden geçecek kadar çok ağlamış ve zor bile olsa kopmuştu ondan. Şimdi onun evinde, onun yatağında uzanıp sevgilisine gitmenin heyecanını yaşıyordu.

Önce duşuna girmiş ve ılık suyla temizlenmişti. Üzerine kahverengi bir gömlek ve altına siyah kumaş pantolon geçirmişti. Boynuna parfümünden sıkıp, iyice yedirmişti. Seokjin'in, kokusunu ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Ona götüreceği kazağına da bolca sıkmış ve birkaç gün o kazağı giymişti.

Siyah saçlarını da elleriyle düzeltmiş ve ayakkabılarını giyip, çantasını almıştı. Sevgilisinin yanına gitmeden önce bir aydır yaptığı araştırmalar sonucu, gitmesi gereken bir kişi vardı. Burdan çıktığından beri aklından gitmeyen tek bir isim vardı. Park Jimin... Komutanına iftira atan, sevgilisini çukura iten o adam.

Taehyung insanlardan nefret etmez ve onlara kin beslemezdi. Otuz yaşına kadar hiç böyle bir durum olmamıştı. Lakin, sevgilisine zarar veren bu adamdan nefret ediyordu. Suçsuz olduğunu bile bile canını yakmak... Bu saf kötülüğün ta kendisiydi. Bu yüzden o adama en azından ne kadar kötü biri olduğunu söylemek istiyordu.

Salona doğru indiğinde, tam evden çıkacağı vakit kapının sertçe vurulmasıyla biraz irkilmişti. Hızla kapıya doğru koşup açtığında, karşısında Seokjin'in ablası ve eşi vardı. "Taehyung neler olduğuna inanamayacaksın." Nefes nefese kalmış kadının elinden tutup, içeri geçirdi. Hamile olduğu için ekstra nazik oluyordu.

"İyi misin? Su getirmemi ister misin?" Seo vakit kaybetmek istemiyordu. Normalde bu tarz şeylere elbette üzülürdü ama kardeşine yapılmış yanlış için, kimseye acıması yoktu. Yine de o genç adam için elbette kalbi sızlamıştı. Böyle olmasaydı her şey belki onun için daha güzel olabilirdi.

"Park Jimin evinde ölü bulunmuş." Taehyung duyduğu şeyle öylece kalakaldı. Az önce çıkıp o adamın yanına gidecekti. "Ne? Nasıl olur bu?" Üzülmüştü. Evet onu sevmiyor ve nefret ediyor olabilirdi ama... Onun da bir insan olduğunu unutmamak gerekiyordu. Seo onun ne kadar üzülmüş ve dağılmış olduğunu görebiliyordu.

Taehyung ise aklına gelenle içine büyük bir sıkıntı düşmüştü. Sevgilisini şimdi nasıl çıkaracaktı ordan? "Seokjin'i çıkartma ihtimalimiz kalmadı mı şimdi?" Sesindeki yorgunluk ve çaresizliği hissetmişti ablası. Bu çocuk kardeşini gerçekten çok seviyordu. Bu yüzden Seo çok mutluydu. Seokjin için en doğru insan Taehyung idi.

"Bir mektup bırakmış arkasında. Vicdan azabı çekiyormuş Seokjin'e yaptığı yüzünden. Onun yüzüne bakacak halim kalmadı yazmış. Ve minik sevgilimi çok özledim diyerek ona kavuştuğundan bahsetmiş. Seokjin'i aklayacak her şeyi yazmış ve belgeleriyle beraber bırakmış." Taehyung çok şaşkındı.

Belli ki kendini çok yalnız hissetmişti. Onunla daha erken konuşabilseydi belki bu durumda olmazdı... "Bunlar Seokjin'in çıkmasına yetmez mi?" Seo genişçe gülümsedi. Yeteceğine inanıyordu. "Bence yetecektir." Taehyung heyecanla yerinden kalktı. Seokjin gelecek miydi yani? Kalbi heyecanla atmaya başladı.

Jimin için malesef çok üzülmüştü. Evet çok büyük bir hata yapmış olabilirdi ama sonucu asla ölüm değildi. Bir insan kendinden, bedeninden vazgeçecek kadar kendini kaybetmişse; kapatılması mümkün olmayan yaraları var demekti. Bu yüzden ona da üzülmüştü. Umarım gittiği yerde Jungkook ile mutlu olabilirdi.

Cezayir Menekşesi ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin