"sen benim kanatlarımı kopardın," 15

469 76 153
                                    

Burda geçen günlerin çoğu, insanı daha çok yalnızlaştırırdı. İçine kapanır, dünyadan tamamen kopar veya kendini bile unuturdu. Taehyung, buraya ilk geldiğinde boğulduğunu hissetmişti. Zamanla duvarları izlemeye başlamış ve dışardaki hayatını düşünmüştü. O hayata tekrar kavuşmak için, hayaller kurardı.

Şimdi ise burda ona nefes olan bir adam vardı. Asla durumun, bu şekilde ilerleyeceğine inanmazdı. Bazenleri komutan ile arasında oluşan o yoğun duyguları, rüyasında görürdü. Yanağından öpüşü, ellerini tutuşu, saçlarını okşayışı... Taehyung, komutanı gerçekten seviyordu. Ona yürekten bağlıydı.

Şimdi koğuşta kahvaltı ederken, masanın altından elini tutuyor olması kalbini tekletmişti. Komutanın sıcak parmakları, kendi parmaklarının üzerini yavaş yavaş okşuyordu. Masada dönen bol küfürlü muhabbet, Taehyung'un ilgisini çekmemişti. Hayatı boyunca kavgadan ve argo kelimelerden hep kaçınmıştı.

Bu yüzden biraz rahatsız hissediyordu. Keşke hep sevgilisinin narin sesini dinleyebilseydi. Yumuşak, içini ısıtan sesini duyabilmek için, şu an her şeyini verebilirdi. Komutan ise önündeki yemeğine çok odaklandığı için, sohbete de katılmıyordu. Zira söylenenleri duysa, eminim ki hepsini uyarırdı.

Seokjin sonunda yemeğinden gözünü çekip, esmer oğlanın yediğine baktığında kaşlarını çattı. "Neden yemiyorsun?" Taehyung'un pek iştahı yoktu. Bu yüzden çok fazla yememişti. "Pek canım istemiyor. Yine de yeteri kadar yedim." Seokjin masanın altındaki elini daha sıkı tuttu. Sevgilisinin rahatsızlanmasını istemiyordu.

"Hastalanma, başka bir şey istemiyorum." Taehyung bu ilgili tavrına hafifçe gülümsedi. Çok hoşuna gidiyordu kendisiyle böyle konuşması. Tekrar yemeğine döndüklerinde, koğuşun demir kapısı büyük bir gürültüyle aralandı. Gardiyanlardan biri gelmişti. Yine görüş için geldiğini düşünüyorlardı.

"Seokjin, müdür seni çağırıyor." Taehyung biraz telaşlanmıştı. Masanın altından daha sıkı tuttu sevgilisinin elini. Ona bir şey olacak diye korkmuştu. Müdür onu neden çağırmıştı ki? Korkulu gözlerle komutana baktığında, onun elini bıraktığını fark etmişti. Sanki o an büyük bir boşlukta sallanmıştı esmer oğlan.

Seokjin, esmerin kendisine telaşla bakmasına hafifçe gülümsedi. Bu onu rahatlatmak içindi. "Endişelenme, gelirim birazdan." Masadaki herkes telaşlanmıştı. Genelde müdür kimseyi böyle çağırmazdı. Seokjin gardiyanla beraber çıktığında, kahvaltı masasında büyük bir sessizlik oluştu.

"Büyük ihtimalle cezası bitti. Belki burdan çıkacağı için çağırmıştır. Sonuçta koskoca komutan." Taehyung buna bile razıydı. Başka bir mevzu olmaması için, canını bile verirdi. Ona zarar gelsin, canı yansın istemiyordu. Komutanının kalbi çok temizdi. Bu yüzden kötülüğü asla hak etmiyordu güzel yüreği.

İhtiyar ikisine her ne kadar kızsa bile, Taehyung'un gözlerindeki çaresizliği görmüştü. Seokjin giderse bu çocuk burda perişan olurdu. İşte bu yüzden komutana çok kızmıştı. Kendisi senelerdir burdaydı. Taehyung'dan daha önce çıkacağı kesindi. Ona rağmen bu işe girişmeleri, bu dört duvar arasında bunu yaşamaları...

Yaşlı adam Taehyung'un yanına yaklaşıp, elinin üzerini patpatladı. İkisi de oğlu yaşındaydı. "Korkma bir şey olmayacak." Taehyung şu an komutanını istiyordu. Ona sarılmak istiyordu. "Ben onsuz burda nasıl kalacağım? Ya beni bırakıp giderse?" Diğerlerinin duymaması için, sessiz konuşuyordu.

"Ah güzel oğlum benim. Ben size keyfimden mi kızıyorum? Bunun sonunun böyle olacağını bilmiyor muydunuz? Hadi o umursamaz, sen neden uydun ona?" Taehyung'un gözleri dolmuştu. Masanın altından tırnaklarıyla oynuyordu. Seokjin olmazsa burda ölürdü, nefes bile alamazdı. Onsuz nasıl devam edecekti?

Bu durumun üzerinden yarım saat geçmesine rağmen, komutan hala yoktu. Taehyung koğuşun ortasında stresten dört dönüyordu. Adamlardan biri onun bu haliyle dalga geçmeye başladı. "Ya çocuk sen de ne çok seviyormuşsun bu asi adamı?" Taehyung bir şey diyemedi. Eğlendiklerini biliyordu ama işte...

"Neden sevmesin, ortak noktaları çok. Komutan iyi davranıyor ona. Kardeşi yerine koyuyor belli ki." Diğer adamın söylediği cümleyle birlikte, ihtiyarla göz göze geldiler. Taehyung utanarak gözlerini kaçırdı. İhtiyar diğerlerinin Seokjin'in yokluğundan faydalanıp, uğraştıklarını biliyordu.

"Yeter susun. Biz de endişeleniyoruz. Onlar yaşları yakın olduğu için, genç oldukları için daha çok şey paylaştılar. Komutan abi gibi oldu ona, tabii endişelenecek. Dönün işinize, uğraşmayın adamla." Taehyung bu lafları duydukça ağlamak istiyordu. O benim sevdiğim adam, sevgilim, öptüğüm tek kişi demek istiyordu ama...

Sustu...

İhtiyarın kendisini koruması da iyi gelmişti bir nevi. Koğuşun kapısı tekrar açıldığında büyük bir heyecanla yaklaşmıştı ama gardiyandan başka kimse yoktu. "Kim Taehyung bizimle geliyorsun." Adamın arkasına bakmıştı ama Seokjin yoktu. "Hadi seni mi bekleyeceğiz, ziyaretçin var." Taehyung şaşırmıştı, gelecek kimsesi yoktu.

"Komutan neden gelmedi hala?" Çekinerek sormuştu sorusunu. "Sen kendi işine bak. Hadi yürü." Taehyung bir şey diyemedi. Kalbini büyük bir hüzün sarmıştı. Gardiyanın peşine takıldığında, görüş yerine götürülmediğini anlamıştı. "Nereye gidiyoruz?" Demir kapıların açılmasıyla, aşağı doğru giden bir merdiven vardı.

"Burdan in. Koridorun sonundaki odaya git." Taehyung korkuyordu. Elleri titremeye başlamıştı. Komutanını istiyordu. O yanında olmadığı için başına bunlar geliyordu. "Neden? Ne var orda?" Gardiyan yavaş yavaş sinirlenmiş, elini belindeki jop'a doğru ilerlettiğinde Taehyung'un kalbi daha hızlı atmıştı.

Hızla, daha fazla onu sinirlendirmemek için merdivenlerden koşarak indi. Etraf karanlıktı ve ilerdeki kapının altından ışık çıkıyordu. Ayrıca burası çok fazla soğuktu. Korkudan kalbi çok hızlı atıyor olsa bile burda ne deniliyorsa yapmak zorundaydı. Bahsettiği odaya doğru ilerlediğinde, kalbi yerinden çıkacaktı.

Titreyen elleriyle kapının kolunu indirdiğinde, ortama yayılan gıcırtı sesi esmer oğlanın titremesine neden olmuştu. Karşısında, komutanı gördüğünde şaşkınca ona bakmış ve koşarak sarılmıştı. "Aptal adam çok korktum. Ne yapıyorsun burda?" Seokjin sıkıca sevgilisine sarılmış, boynuna uzun bir öpücük bırakmıştı.

Ona artık doğruları söylemesi gerekiyordu. Yalan söyleyerek, güvenini kırarak burdan çıkaramazdı onu. Aksi halde, Taehyung yüzüne bile bakmazdı. Buna dayanamazdı. Müdür ona Taehyung'un mahkemesine az kaldığını ve artık bu işi bitirmesi gerektiğini söylediğinden beri, huzursuz hissediyordu.

Boynuna son kez öpücük kondurup, yüzünü elleri arasına alarak kendisine bakmasını sağladı. Boncuk gibi bakan gözlerine tek tek öpücükler sıraladı. Yavaşça dudağına kapandığında, Taehyung hafifçe araladı ağzını. Seokjin'in yumuşak hareketleri, göğsünün rahatlamasına neden olmuştu.

Biraz daha öptü komutan sevgilisini. Söylediklerinden sonra bir daha dokunamayabilirdi hayat bulduğu dudaklarına. Kokusunu içine çekerek, yumuşak öpücükler bıraktı. "Seni çok seviyorum. Yemin ederim çok seviyorum seni." Taehyung telaşlanmıştı. Onun korku dolu gözleri, kalbinin atışını değiştirmişti.

"Ben de seni çok seviyorum. Bir şey mi oldu? Neden buraya geldik? Müdür ne dedi sana?" Seokjin seneler sonra ilk kez, tam şu an ağlıyordu. Kaybetme korkusu, yanlış anlaşılma korkusu canını çok yakıyordu. Taehyung'un ondan yine uzaklaşması demek, nefes alarak ölmesi demekti. Taehyung'dan asla gidemezdi.

"Ben özür dilerim esmer oğlan, çok pişmanım. Yine de amacım tamamen doğruyu öğrenmek ve seni burdan çıkartmaktı. Yemin ederim ilk başta kabul etme sebebim buydu. Ben sadece bu işi erteledim çünkü sana fena halde tutuldum." Taehyung öylece bakıyordu ona. Neyden bahsettiğini bilmiyordu.

Tek bildiği kalbinin yavaşladığı, kollarının güçsüzleştiğiydi. Ondan duyacakları, bu odadan cenazesinin çıkacağına işaretti. Taehyung bunu biliyordu. Bu yüzden sustu. Anlatsın istedi. Hesap soracak hali yoktu. Seokjin'in dudaklarının aralandığını gördüğünde, gözlerini sıkıca yumdu. Onun tarafından idam edilmişti...

Onun iki dudağının arasında başladı ve bitmişti her devrimi.

"Senin de içinde olduğun isyanı, kimin başlattığını öğrenmek için görevlendirildim."

Cezayir Menekşesi ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin