8. Bölüm: Baksana hala seninleyim.

47 6 6
                                    

Siyah tedirgin adımlarla önümde ilerlerken onu takip ettim. Nereye gidiyoruz, ne yapmalıyım veya o ukala babaannen beni neden takip ediyor diye sormadım. Eski ben olsa sorardı. Ama Siyah tarafından bir mal gibi kullanılan ben asla bu soruları o ukalaya sormazdı.

Derin bir nefes aldım. Pekala sanırım bununla yaşayabilirdim. Siyah'ın kullandığı bir mal olmak o kadar da aptalca değildi galiba. Ama yine de eğer ailemin benden sakladığı bir sır olmasa bile bunu yapacaktım. Çünkü Siyah bana cevap vermese de ben cevabımı almıştım. Seviyordu. Evet evet seviyordu. Çok seviyordu hem de. Hala seviyordu.

Dış kapıdan çıkıp arabaya bindik. Tek söz bile çıkmadı ağzımızdan. Ne o konuşup beni rahatsız etti. Ne de ben konuşup onu suçladım. Karşılıklı sustuk. Araba yamaçları tırmandı. Bir ormana daldı ve sonunda yaklaşık iki saatlik sessizliğin ardından araba bir malikanenin önünde durdu. Siyah dikiz aynasından bana bakıp gözlerini sıkıca yumunca sessizce dua ettim. Ve sonunda Siyah kendini hazır hissedince arabadan indik. Hiç konuşmamıştık. Bu benim açımdan iyiydi. Nasıl ihanete uğrayıp onun oyununa geldiğimi ondan dinlemek istemediğimi anlamak zor olmasa gerekti.
Malikanenin kapısı biz daha merdivenlere varmadan açıldı ve siyahlara bürünmüş beyaz tenli bir kadın başını önüne eğerek bizi karşıladı:
- Hoşgeldiniz minik efendi.
İlgisi ikimiz arasında mekik dokuyan meraklı bakışları eğik başından kurtulamıyordu. Dolayısıyla yüzümüze bakamasa bile ayaklarımız ilgisini çekiyor olmalıydı. Siyah benden bir adım öne çıkarak gür bir sesle konuştu:
- Babaanneme bir misafir getirdim.
Kadın bize yön göstererek önden gitmeye başladı. Bense ağır adımlarla Siyah'ın üç adım arkasında ilerlemeye gayret gösteriyordum. Onunla aynı seviyede olasın yoktu. Aşk böyleydi işte. Ve aşık olduğun adam tarafından sırtından vurulmak da böyle bir şey.
Başımı iki yana salladım sertçe ve durduğunun farkına varamadığım Siyah'a tosladım. Yere kapaklanmadan son anda beni tutup dengemi sağlayan Siyah'ın yüzüne bakmadım. Yavaşça beni önümde açık bekleyen kapıya doğru iterken kendimi cehenneme giriyormuş gibi hissettim. Tabii tam o sırada üzerimden bir terlik uçtu ve Siyah acıyla inledi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Siyah boğuk bir sesle mırıldandı:
- Sana da merhaba babaanne.
Başımı hızla Siyah'tan önüme çevirince minyon tipli, tonton, tipik ninelere benzeyen ve bir terliğini kaybetmenin üzüntüsüyle ikinci terliğini torununa atmaya hazırlanan, köylü tipli bir kadınla karşılaştım. Başına bağladığı örtünün kenarlarından dışarı fırlamış beyaz saçları, kırışmış şirin yüzü ile kötü birine benzemiyordu.
- Seni hayırsız torun. Ne zamandır uğramıyon babaannene. Hiç sormuyon bu kadın da yaşlandı özlemiştir beni diye. Küstüm ben sanaaaaa....
Bir de cırlamasa sevilecek tipti hani. Ama birden bire kesilen bağırışların ardından nazik bir sesle bana hitap etti:
- Hanım kızım da mı burada? Ah kusuruna bakma sen bu keratanın. Hanimiş benim Yıldız'ım.
Gözlerim bana yaklaşan nineyi bulduğunda korkuyla Siyah'ın arkasına saklandım. Kadının kıkırdamasını duydum. Ellerimi Siyah'ın ceketinin kumaşına dolayarak başımı yavaşça Siyah'ın arkasından çıkardım. Kadın yere oturmuş kahkahalarla gülüyordu!
- Ay. Ay. Siyah'ın arkasına da saklanırmış. Hihihihihi ne büyük aşk. Oyy nikahınızda ben şahit olcam ha unutmayın beni de...
Ve daha nice şeyler. Siyah yavaşça bana döndü:
- Akıl sağlığını azıcık kaybetmiş olabilir.
- Bunu bana şimdi mi söylüyorsun, diye bağırdım Siyah'ın kolunu koparırcasına sıkarken. Kadın hala gülerken esimi duyurmak için bağırdım:
- Asya'nın nerede olduğunu söyle de bitsin şu çile.
Kadın birden gülmeyi kesti. Omuzları düştü.
- Asya mı, dedi yavaşça. Sonra bana yaklaştı.
- Madem sen sordun söyleyeceğim.
Benim korkumu hissedercesine beni arkasına çeken Siyah'a minnet duydum.
- Kutsi'nin kuzeninin evinin bodrumunda! Hahahahah. Ama onu kurtaramazsınız. Başına Oscar'ı diktim.
Babaanne kafayı yemişti. Ve ben hareket edemiyordum. Ama sağolsun Siyah beni kolumdan tuttuğu gibi gerisin geri kapıdan çıkararak arabaya soktu. O sırada siyah giysili kadın tekrar malikanenin kapısında belirdi:
- İyi günler küçük efendi.
Siyah arabayı son hız kullanırken derin nefesler alarak kendime gelmeye çalıştım.
- Oscar kim?
Sanırım mantıklı düşünmeye başladığım için aklıma dolan soruları sorma ihtiyacı hissetmiştim.
- Oscar iyi eğitimli babaanne korumalar birliğinin takma adı, diyerek açıkladı gözlerini yoldan ayırmadan.
- Pekala, kısaca, diye sordum.
- Pis işleri yapan kötü adamlar, dedi sesine bir eğlence tınısı katılırken.
- Mafyalar mı, diye sordum.
- Sayılmaz. Daha çok izbandut gibi katiller, diyerek benimle dalga geçti. Minik bir kahkaha attım.
- Eğlenceli görünüyor ben de geliyorum.
Şaşkınlıkla bir an arabanın hakimiyetini kaybetti. Ama karizmasının çizilmemesi için bunu göz ardı ettim.
- Pekala. Ah, bana katılmana sevindim. Ama arabada durmanı tercih ederim.
- Hiç sanmıyorum, diye karşılık verdiğimde huzursuzlandı:
- Ama orası tehlikeli. Zarar görebilirsin.
Bu sefer ben atağa geçtim:
- Bende tehlike hobisi ve biraz mozaşistlik (öle mi yazılıyodu ya) var.
Kaşlarını çattı:
- Tehlikeyi anlarım da mozabilmemnebilmemne ne alaka?
Bu sefer kaş çatma sırası bendeydi. Başımı ona doğru eğerek yanıtladım sorusunu. İçtenlikle:
- Mozaşistim. Neden mi? Baksana hala seninleyim.


SİYAH YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin