12. Bölüm: Hiçsin...

39 5 0
                                    

Siyah kaşlarını havaya kaldırıp ellerini belime doğru uzattı:
- Seni öptüğümden beri.
Ellerimi boynundan ayırıp belimdeki kollarını hızla ittim:
- Allah aşkına. O zaman azılı katillerin gözüne girmeden senin arızalı yarini kurtarmaya çalışıyorduk.
Siyah'ın birden bire olduğu yerde heykel gibi kala kalmasını ilk başta pek takmasam da sonradan beni baya rahatsız etmişti.
- Siyah, diye mırıldandığım anda Siyah sinirli bir ifadeyle üstüme yürüdü sırtımı duvara sertçe yapıştırdı. Bu acıtmıştı. Bileklerimi sol eliyle kavrayıp başımın üstünde sabitleyip sağ eliyle yüzümü yüzüne sabitledi. Gözleri öfke saçıyordu.
- Ne bildiğini sanıyorsun? Sen ne biliyorsun? Hangi hakla Asya'nın benim hala sevgilim falan olduğunu düşünerek bana trip atıyorsun?
Buraya kadar hiç bir sıkıntı yoktu aslında. Ama son cümlesiyle gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı:
- Benim neyimsin ki sen? Koca bir hiç!
Beni kullanması yetmemiş gibi onun için bir hiç olduğumu belirtiyordu. Bu nasıl bir yüzsüzlüktü. Bunu ona ödetmen gerekiyor aptal ağlaman değil, diye içimden söylenirken çenemi elinden kurtarmaya çalışıyordum. Ellerimi serbest bıraktı. Ellerim iradem dışında ruhsuz bir şekilde bedenimin iki yanına düşerkense serbest kalan sol eliyle başımı kavradı. Sağ eliniyse çenemden başıma kaydırarak tüm karşı koyuşuma rağmen yüzümü yüzüne çevirdi:
- Ağlıyor musun? Benim gibi bencil, egoist bir adam için ağlıyoe musun? Şaka mısın kızım sen?
Evet, az önce dedikleri hiç kırıcı değilmiş gibi böyle konuşan hayvana ne denir? Siyah!
- Yok ya. Ne ağlaması? Alt tarafı hoşlandığım çocuk bana benim için hiçsin dedi. Bunda üzülecek ne var?
Ellerinin başımı kavrayışı gevşese de başımı bırakmamıştı. Süveterimin koluyla gözlerimi kuruladım ve başımı ellerinin arasından kurtarırken mırıldandım:
- Ahmak mısın olum sen?
O ise hala garip bir şekilde bana bakıyordu. Kapıya yöneldiğimdeyse konuşacaktı. Bunu hissettim ama onu susturmak için bağırdım:
- Bu hiç hayatından defoluyor.
Ve gerçekten de hayatından defoldum. Kapıyı çarparak çıktım ve mutfağa gittim. Bu yeterli bir uzaklıktı. Asya evdeyken onları baş başa bırakcak göz bende yoktu maalesef. Yoksa çeker giderdim. Ben öldüğümde Siyah'ın acıdan öleceğini bilsem gider beni öldürün diye bağırarak hapishaneye falan dalardım. Ama o ancak mutlu olurdu heralde ölümüme. Asya'yla beraber horon teperlerdi heralde. Pardon horon mu? Onların o sosyete nazik ayaklarına horon değil vals iyi giderdi belki de.
Belki de gidip Siyah'ın deli babaannesine uğramalıydım. Beni madem bu kadar seviyordu Asya'yı bir kere daha kaçırabilirdi belki. Off... Ne kadar kötü bir insan oldum ben hepsi de Siyah yüzünden.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Unut kalbim.
Dur bakayım. Unuttuğunu hiç sanmıyorum. Kim demişti on kere dersen azalır sevgin diye. Yalan demiş. Yok ya diyende değil bende suç böhle şeylere de inanılır mı hiç?
- Ne oldu kız? Yüzün asık? Siyah yaptı dimi? Ne yaptı o sıpa? Tabii insan birinden hoşlanmaya görsün illa kalbi kırılacak.
Sare teyzenin varlığını unuttuğum için biraz pişman birazsa kızgındım kendime. Ve hoşlanma kısmına geçtiğinde aniden üstüne resmen yattığım sandalyeden kalktım:
- Biliyor muydun?
Sare teyze bana otuz bir diş (bi dişi çekilmişti) sırıtarak karşımdaki sandalyeye elinde kepçeyle kuruldu:
- Ee aşk olsun Yıldız. Anlamam mı. Anlat bakalım ne işlere karıştı bu sıpa?
Ben de tereddütle sandalyeme oturdum ve başladım anlatmaya. Ara ara Sare teyze elinde kepçesiyle gidip onları dövmek istediysede kazasız belasız atlattık bu olayı. Sonrasındyasa Sare teyze kalktı ayağa. Yüzündeki sinsi gülümsemesiyle konuştu:
- Madem yemek istemiş Siyah efendi, sen de ona yemek yapcaksın.

SİYAH YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin