"Aferin gerizekalı aferin..." Bunu aynı bir anne edasıyla söylemişti Hinata. "Ben sana demedim mi hasta olursun bak, soğuk suyla yıkanma diye!?"
Tamam, onda tam bir anne havası vardı. Ama cidden ertesi günün sabahına hasta olmam... Evet sanırım maldım."Ne bileyim ya! Alışığım ben..." Hinata dövecek gibi baktı. "Aynen alışıksın... Hay Allah'ım!" Hinata bana saydırırken bir yandan ateşimi ölçüyordu.
"Kageyama... Ateşin 39'u geçmiş. Lütfen sus ve yat. Sana bir şeyler yedirip ilaç içirmem lazım. Tamam mı?"Kafamı salladım. Onu dinlemekten başka çarem yoktu. Aslında yanımda bana bakacak biri olduğu için şanslıydım. 10-15 dakikaya burnuma güzel kokular gelmeye başlamıştı zaten. Salon biraz serin gibiydi. Halbuki kombi açıktı. Biraz sonra Hinata geldi.
"Tavuk suyuna çorba yaptım. Bunu iç, sonra da bana ilaçların yerini söyle." dedi. Doğruldum.
"Benim içirmem uygun olur mu?" Diye sordu. Buna da olumlu anlamda kafa salladım çünkü boğazlarım konuşmaya pek uygun değildi.
Koltuğun kenarına oturdu ve aynı annem gibi bana çorbayı içirdi. Sanırım birinden bu denli şevkat görmeyeli uzun zaman olmuştu. Zor da olsa çorbayı içtim. Tepsiyi eline aldı ve kalktı.
"Afiyet olsun. Şimdi ilaçlar nerde onu söylemelisin." İlaçlar... Güzel soru. İlaçlar neredeydi ki? Büyük ihtimal odamdadırlar diye düşündüm.
"Odamdaki dolapta olması lazım... Bakarsan çok sevinirim." Hinata gülümsedi. "Tabii ki bakarım, bekle sen."
Hinata'nın gözünden:
Gitmeden önce bir kere daha Kageyama'nın ateşini kontrol ettim. Hala çok sıcaktı.
"Hinata... Soğuk..." Kageyama bunu söylerken gitmemi engelleyecek şekilde elimden tuttu. Yanına oturdum ve saclarını elimle geriye doğru taradım. Üzerindeki battaniyeyi de düzelttim. "İyileşeceksin Kageyama. Şimdi ilaçları bulacağım ve içeceksin. Anlaştık mı?" Dedim. Kageyama yine kafa salladı. Sanırım boğazları pek iyi değildi. Koşar adımlarla mutfak tezgahına tepsiyi bıraktım ve yukarı çıktım. Gece ayağıma dolandı. Onu sevmek istedim ama acelem vardı. Şimdi... Bu ilaç bu dolabın neresindeyidi?
Önce büyük göze baktım ama burda sadece koyu tonlarda bir sürü kıyafet vardı. Biraz karıştırdım ama ilaçlara dair bir şey göremedim. Küçük gözü açtığımda beni orta rafta bir eczane kutusu ve alt rafta da bir sürü fotoğraf karşıladı. O kadar tozluydu ki. Gözüm fotoğraflara ilişti ve sanırım bunlar Kageyama ve Oikawa idi. Bir fotoğrafı elime aldım. Oikawa dünyalar güzeli denilebilecek kadar harika bir yüze sahipti.
Onun Tobio'su. Ve sanırım hep onun olarak kalacak. Lakin birden içimi Kageyama'nın içindeki boşluğu doldurma isteği kapladı ve Kageyama'nın bunu kabul edip etmemesi o an umrumda bile değildi. Sadece bunun için çabalayacaktım. Belki bu çaba da benim içimdeki boşluğu doldururdu?'Bilirsiniz mezarlıklar bizden insanları alır ama bazen bazı istisnalar olabilir.' Diye düşünmekten kendimi alamadım. Kageyama bana bir mezarlığın katabileceği tek ve en güzel şey olabileceğini düşündüm. Gerçekten Kageyama'ya bağlanacağımı düşündüm. Ya da öyle olmasını istedim.
Bu düşünceler arasında diğer fotoğraflara bakıyordum.
Kageyama'nın random yerlerde rastgele çekilmiş fotoğrafları vardı. Her fotoğrafın arkasında da Oikawa'nın ona yazdığı mektup tarzı yazılar vardı. Okumadım. Hemen fotoğrafları yerine koydum ve acelem olduğunu hatırlatarak eczane kutusunun içinden ağrı kesici ve ateş düşürücü aldım. Aşağı indim ve bir bardak suyla hemen Kageyama'nın yanına geldim.
"Ölüyorum sanırım..." Dedi. Yanakları kızarmıştı.
"Eğer ilaçları içersen ölmeyeceksin Kageyama." Dedim ve ilaçlarını içirdim. Uyumasını söyleyerek sirkeli suya bulduğum bir bezi ıslattım. Salona geçip başına koydum. Gerçekten çok terliyordu. Onun için endişeleniyordum. Ama yapabileceğim her şeyi yapıyordum zaten. Şimdi iyileşmesini beklemem lazımdı. Sık sık bezi ıslattım ve onun yanından hiç ayrılmadım.
Bu bolum de boyle oldu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cemetery/kagehina
Fanfictionmezarlar bizden insanları alır lakin bazen bazı istisnalar olabilir. TW: intihar!