Gece hiç uyumadım. Odamda sigara içip evrak işlerini hallettim. İşkolik bir insan olduğum doğrudur. İş, benim dış dünyadan soyutlanma metodum.
Sergi, saat 10.00'da açılacaktı. Hinata'nın erken çıkacağı mâlumdu lakin kaçta çıkacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Saat 07.00'a yaklaşırken pek çok takırtı duydum Hinata'nın odasından. Hazırlanıyor olmalıydı. Korktum, ya odama gelirse diye korktum. Yatağa girdim ve ışığımı söndürdüm, uyuyor gibi yaparken uyuya kalacağımı tahmin etmezdim.
Uyandığımda saat 13.00'ı geçiyordu. O kadar derin uyumuştum ki yenilenmiş gibi hissediyordum. Bir saniye, durun, gerçekten sergi başlayalı çok oluyordu ve ben Hinata'nın benim hakkımda endişelenmesinden korkuyordum. Utanç verici. Hem onun canını yakmak istiyor hem de ona bir şey olsun istemiyordum. Büyük bir ikilim, değil mi?
Ayağa kalktım ve yerde, kapının önünde bir kağıt parçası gördüm. Elime alıp inceledim. Birkaç satır yazı yazıyordu. Hinata yazmıştı.Kageyama, özür dilerim. Biliyorum, suçluyum ama sergimi görmesini en çok istediğim, hayır, görmesini tek istediğim kişi sensin. Lütfen, gel. Gelmezsen de önemli değil, sabaha gitmiş olacağım.
-hinata
Belki gidip bir şans verebilirdim. Ama dünkü öpücük ve çiğnenen kural aklımdan çıkmıyordu. Belki de Hinata beni sadece değerli bir arkadaş, yoldaş olarak görüyordu. Onu sevmeme rağmen buna dayanabilirdim. Bunu yapabilirdim. Kenma'yı görürsem ne yapacaktım? Bunlar önemsizdi ama düşünüyordum. Belki de bu Hinata'yı son görüşlerimden olacak. O yakında gidiyor, beni ise yalnızlık bekliyor. Bunları düşünürken hazırlanmaya başlamam ayrıca komikti. Hemen bir gömlek ve pantolon giyip evden çıktım. Hava cidden soğuktu ve keşke kazak giyinseydim diye düşündüm.
Aslında Hinata'nın resimlerini merak ediyordum. Onun yetenekli biri olduğundan şüphem yoktu. Onda sanatçı ruhu vardı, hayatımda gördüğüm en şiirsel insandı. Bunu kelimelerle tarif etmek zor.
Sergi yerini biliyordum, daha önce bir kere gitmiştim. Bir tık uzaktaydı bir saate yakın araba kullanmam gerekecekti. Yine de içim içime sığmıyor, yol asla bitmeyecekmiş gibi geliyordu.
....
Sonunda serginin olduğu yere vardığımda loş ışıklı bir mekan beni karşılamıştı. İçerisi ferah ve güzeldi. Gözlerim Hinata'yı arıyordu lakin bir yandan da tabloların etkisi altında kalmıştım. Tablolar genel olarak bana ızdıraplı aşkı anımsatıyordu. Kayıp ruhlar, birbirinden uzak kalmış kalpler.
Lakin asla beklemiyordum, koridordan sola döndüğümde büyükçe bir tablo beni karşıladı. En yoğun ışık bu tablonun üzerindeydi ve tablonun açıklaması tek bir kelimeydi ve yanında açıklaması yazıyordu.
Basorexia
Benim tablomun altında, Hinata ile sohbet ederken araştırdığımız bir kelime. Birini öpmek için veya öpüşmeye karşı duyulan arzuya, dürtüye, istekli olma hali anlamına gelen bu kelime bizim için özledi, biliyordum.
Ben tabloya hayranlıkla bakarken arkamdan iki el belime sarıldı. "Geleceğini biliyordum."
"Hinata... Bu, çok güzel."
"Çünkü sensin, senin güzelliğin. O kadar güzelsin ki tabloyu boyadığım her an kalbim daha hızlı atıyordu."
"Teşekkür ederim-"
"Kageyama Tobio, seni seviyorum." Dedi. O an nefesimsin kesildiğini hissettim. Öldüm sandım. Düşünebiliyor musunuz, duygularım o kadar yoğun ki bunu ancak ölümle tarif edebiliyorum.
"Ben de seni seviyorum." Dedim ve sarıldım. Uzun zamandır ihtiyacım olan tek dokunuştu. O kadar güzel kokuyordu ki yine öleceğimi sandım.
Etrafta alkış sesleri duyuldu, ama inanın Hinata'yla ben hiçbirini duymuyorduk. Daha sonra dudaklarına kavuştum. Hasretini çektiğim dudaklara.
"Bir mezarlığın bana katabileceği tek ve en güzel şeysin Hinata Shoyo."
"Beni bulduğun için teşekkür ederim, Tobio."
Ve tekrar dudaklarımız buluştu. Asla bitmesin istedim, sevincim tarif edilemezdi. Ve Hinata parmak uçlarına çıkıp kulağıma bir şeyler fısıldadı.
"Eve geçmek ister misin?"
Son...
Ek bolumler gelecekk( ◜‿◝ )♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cemetery/kagehina
Fanfictionmezarlar bizden insanları alır lakin bazen bazı istisnalar olabilir. TW: intihar!