Eda'dan,
Ceyda hâlâ dönmemişti. Giderken de bir tuhaftı zaten, gelmek için ısrar etmeme rağmen kabul etmişti. İleride Selin'in taşıdığı tostlarla geldiğini gördüm.
"Selin, Ceyda tuvalete gitmişti ama geri gelmedi hâlâ. Yanına gidelim mi? Endişelendim biraz." dediğimde onun da suratı asıldı,
"Hasta filan mı ki?" dedi ama ben de bilmiyordum. Tostlarla tuvalete giremeyeceğimizden ilk onları sınıfa bıraktık sonra da tek tek tuvaletleri dolaşmaya başladık.
"Selin, bence en aşağıdakilere bakalım. Aceleyle gitti çünkü." dediğimde o da bana uyup koşarak aşağı indi. Tuvaletin kapısından girdiğimizde Ceyda'yı ellerini yıkarken bulduk. Yanlış görmüyorsam gözleri kızarmıştı. Endişeden tuttuğum nefesimi bıraktım.
"Ceyda, gelmedin? İyi misin?" dediğimizde nedense bomboş bakan gözleriyle aynadan bize baktı.
"İyiyim. Sıcak çarptığından hasta hissettim de kendimi." dedi dümdüz bir sesle. Allah Allah adını koyamadığım bir gariplik vardı onda. Sanırım Selin de benimle aynı şeyi düşünüyordu ki bana 'Sen inandın mı? Bence bir sorun var.' bakışını attı. Ben de ona 'Kesinlikle var ama çözemedim.' bakışımı attım.
"Daha iyisin ama değil mi?" diye ısrar ettiğimde
"Evet, merak etmeyin." Ellerini havlu kağıtla kuruladıktan sonra bize baktı, "Kızlar ben Edebiyatçıya bir soru soracaktım da siz önden gidin benim işim uzayabilir."
"İstersen biz de gelelim?" deyince Selin,
"Yok yok, ben hallederim." deyince el mahkûm tamam demek zorunda kaldık. Ceyda Edebiyat zümresinin yolunu tutunca biz de Selin'le dışarı çıktık.
"Sence bir tuhaf değil miydi? Ben yokken bir şey mi oldu?"
"Ya aslında bir şey oldu mu bilmiyorum ama o gitmeden önce Mert'i gördük." dediğimde kaşlarını çattı Selin.
"Mert'i görünce mi gitti?"
"Yok, hemen değil. Yanında Pelin diye bir kız vardı, onlar sarıldıktan sonra banktan fırlayıverdi. Yani bize Mert'e bir şeyler hissetmediğini söyledi ama buna tepki verdiyse ondan hoşlanıyor olması gerekmez mi?"
"Bence de hoşlanıyor ama Ceyda bu konularda biraz kapalı kutudur. Onu tanıdığımdan beri bir kez birinden hoşlandı o da şu karaktersiz Doruk'tu." dedi yüzünü buruşturarak. "Onu bile kendisinden öğrenmedim zaten."
"O zaman kendine itiraf mı edemiyor?" dediğimde kafası bir şeye takılmış gibiydi.
"Benim asıl anlam veremediğim şey Mert'in hareketleri. Yani bu çocuğun dediği şeyler kabak gibi Ceyda'dan hoşlandığını gösteriyordu ama neden Pelin'e sarılmış ki?"
"Bilmiyorum ki zaten Ceyda gittikten sonra onlar da çok durmadılar, beraber okula döndüler."
"Ben bir soruşturayım Pelin'in Mert'le ne alakası varmış." dediğinde uzaktan gelen bir figür gördüm. Yaklaşmasına bile gerek olmadan tanıdım onu. Yürüyüşünden, elini saçlarının arasından geçirişinden, güneş gibi parlayan gülüşünden...Kumral ama şu aralar güneşten midir bilmem hafif sarıya kaçan saçları alnına düşüyordu, açık havada dolaşmaktan hafifçe bronzlaşmaya başlamıştı bile. O bize doğru gelirken eğer burası bir podyum olsaydı kesinlikle sırıtmayacağını düşünüyordum. İyice yaklaştığında Selin de onu fark etti. Elini zarifçe kaldırıp salladı,
"Ateş!" O zaten bizi görmüştü yani en azından Selin'i. Yanımıza geldiğinde bir süre kendimi onun adeta bir mücevherle yarışabilecek parlaklıktaki bal rengi gözlerinden ve onları süsleyen uzun hafif kıvrık kirpiklerinden alamadım. Zar zor yutkunabildim ve gözlerimi ondan çektim. Selin'e sarıldı ve yüzünü onun saçlarına gömdü. Beraber mükemmel denebilecek kadar iyilerdi. Ayrıldıklarında Ateş onu hafifçe kendine çekti ve benim varlığımı hatırladı,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta Kalan
Romantik"İnan bana senin beni sevme ihtimalinden daha güzel olan bir şey varsa o da yüzündeki gülümsemenin sebebi olmamdır." Bu tek bir kişinin hikâyesi değil. Ateş, Selin, Ceyda ve Eda... Her şey dördünün arkadaş olmasıyla başladı. Zamanla hem arkadaşlıkl...