Herkese uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba! Sınavlardan başımı kaldıramadığımdan değil yazmak okumaya bile vakit bulamadım ama yine de bir bölüm de olsa yazabildim. Muhtemelen finallerim bitene kadar yeni bir bölüm yayınlayamam ancak yılbaşından sonra tatile gireceğimden sık sık bölüm yayınlayarak arayı kapatmayı planlıyorum. Bölüm sonu sürprizli, bu yüzden herkesten şimdiden özür dilerim. Lütfen sevgili yazarınıza kızmayın. Daha hikayenin başından belliydi bu olay. Çünkü bu kitap sadece bir kişinin değil bir arkadaş grubunun hayata adım atışlarının hikayesi...
İyi okumalar. Yorumlarınızı ve oylarınızı merakla bekliyor olacağım...
Korku filmlerinden nefret ederim. Karakterler film boyunca hayatlarını ve akıl sağlıklarını korumaya çalışırlar ama genelde sonunda kurtulduklarını sandıkları şey yine onları gelir ve bulur. Bu mesaj da aynı hissiyatı veriyordu bana. Başka hiçbir derdim yokmuş gibi manyağın biri benimle oyun oynuyordu. Benden ne çıkarı olduğunu hâlâ çözememiştim. Son yaşananlardan sonra elektrik telleri gibi gerildiğimden en ufak bir hadisede patlayacağımı biliyordum ama bu sonu olabildiğince geciktirmeye çalışıyordum. Yarın Serkan'la birlikte bize yardım etmesi için bir arkadaşını ziyaret edecektik. O yüzden mesajın bende yarattığı etkiyi geri plana atmaya çalıştım. O anda başka bir düşünce yer ediverdi kafamda:
Ceyda, benim Ateş'ten hoşlandığımı nasıl biliyordu?
Kimseye, Serkan hariç, söylememiştim. Belli etmemek için elimden geleni yapmıştım. Aynı ortamda gözlerimi fazladan birkaç saniye daha onda tutmamak için bütün irademle savaşmıştım. Şimdiyse yakın arkadaşım bu gerçeği bildiğini söylüyordu, ki tavrından anladığım kadarıyla bunu yeni öğrenmemişti. Vücudumda salgılanan adrenalini hissedebiliyordum. Uzun süre saklamak istediğiniz bir gerçeğin öğrenilmesi nasıl bir şey biliyor musunuz? Sanki herkesin ortasında çırılçıplak kalmışım da herkes bana bakıyormuş gibi utanç verici bir duygu. Birinden hoşlanmaktan utanmıyordum, hoşlandığım kişinin en yakın arkadaşımın sevgilisi olmasından utanıyordum.
İçimde yükselen tedirginliğin sesime yansımamasını umarak konuştum alçak sesle,
"Nasıl?" Bu soruyu duyduğunda Ceyda hafifçe tebessüm etti. Sanki beni strese sokmamak için dönmüyordu yüzünü. İnatla önümüzdeki sahaya bakıyordu.
"Bugün 'nasıl'ları konuşmasak?" Sanırım o da enerjisini kurduğu o cümleye harcamıştı. O gerçeği dile dökmek kim bilir ne kadar zordu. Ben bilemezdim ama Serkan'ın bunu ifade ederkenki surat ifadesini görmüştüm. Acı çeken, dünyası başına yıkılmış birinin bakışlarını taşıyordu Ceyda da. Fakat anladığım kadarıyla bu gerçeği de bir süredir biliyordu, yani en azından sindirebilecek kadar, çünkü üzerinde garip bir sükûnet vardı. Onun bakışlarındaki acı daha çok uzun süredir çıkaramadığı bir dikeni çıkarmış gibi bir acıydı. En yoğununu diken battığında yaşardı insan. Bir süreden sonra o bölge uyuşur ve acıya alışırdınız. Onu içinizden çıkardığınızda ise yaşadığınız acı bir kez daha çarpardı sizi.
İkimiz de kendimizden bir şeyler dökmüştük ortaya. Yazılı bir anlaşma olmasa da ne o ne de ben öğrendiklerimizi söylemeyecekti. Bu arka bahçede konuşulanlar burada kalacaktı.
Konuşmadık uzun bir süre. Bazen sadece dertleşmek için değil ama beraber susmak için de bir dost arıyordu insan. Sen söylemedikçe üzerine gitmeyen, bir ağaç gölgesi gibi seni dinlendiren bir dost, bazen ne de iyi gelirdi.
Her güzel şeyin bir sonu olduğunu belirtircesine acı acı çaldı ders zili. Ayağa kalktığımızda ilk defa yüz yüze geldik. Göz açıp kapayıncaya kadar sarılmıştık bile. Hislerime rağmen bana kızmamıştı, oysa ben yargılayıcı bakışlarına kendimi hazırlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta Kalan
Roman d'amour"İnan bana senin beni sevme ihtimalinden daha güzel olan bir şey varsa o da yüzündeki gülümsemenin sebebi olmamdır." Bu tek bir kişinin hikâyesi değil. Ateş, Selin, Ceyda ve Eda... Her şey dördünün arkadaş olmasıyla başladı. Zamanla hem arkadaşlıkl...