24. Bölüm-Zehir yeşili

56 6 19
                                    

Herkese tekrardan merhaba! O kadar yoğun bir aydı ki yazmak istesem zamanım olmadı , zamanım olsa canım istemedi. Yine de yılmadım ve yazmayı başardım. Bölüm uzun olduğu için bu seferlik beni affedersiniz diye düşünüyorum ve iyi okumalar diyorum... Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. Sonraki bölümde görüşünceye dek hoşçakalın!

Hayatta hep bir şeyleri kovalarız, bazen durup etrafımıza bakma zamanımız bile olmaz. Her şey tepetaklak olduğunda öylesine kaybolmuşuzdur ki ışığın kırıntısını bile bulamayız. Oysa en önemli olan şey bizimle beraber gelenler değil mi? Bunu unutmak yapabileceğiniz en kötü hata olurdu çünkü onlar da kaybolduğunda devam etmenin bir anlamı kalmıyordu.

Kendi hayatımızı, sorunlarımızı gözümüzde çok büyütürüz hep. Başkalarının hayatı bize hep daha mükemmel görünür, onlar hiç acı çekmeyecekmiş gibi gelir. Ben de böyle düşündüğümü şimdi fark ediyordum. Utanç duygusu o kadar yoğundu ki üzüntüden önce kaplayıvermişti benliğimi. Her zaman yaşıtlarımdan daha olgun olduğumu bilirdim, ama bunun beni kibirli yaptığını fark edememiştim. Oysa ne kadar kolaydı birinin hayat çizgisini değiştirmek...Bazen küçümsediğiniz insanlarla aynı duruma düşmeniz işten bile değildi. Hayatın sillesine daha önce maruz kalmış olmak bizi daha üstün yapmıyordu ki, şu an keşke biraz daha habersiz kalsaydı dediğim arkadaşım karşımda çökmüştü. O kadar beklenmedikti ki Ceyda da ben de ne yapsak, kimi arasak bilememiştik.

Bir insanın başı derde girse arayacağı ilk kişiler annesiyle babası değil miydi? O zaman şimdi kimi arayacaktı? Telefon rehberinde bir daha kullanamayacağı ama aynı zamanda silemeyeceği o numaralara nasıl bakacaktı?

Ben girdiğim şoktan çıkamamışken Ceyda Selin'in telefonunu yerden aldı,

"Alo, evet buradayız. Ben arkadaşıyım..." Onun sesiyle beynim yeniden çalışmaya başladı. Ben de hızlı birkaç adımla Selin'in yanına vardım ve oturarak ona sarıldım. O kadar sersemlemişti ki tepki bile veremiyordu. Daha sıkı sarıldım ve sırtını okşamaya başladım. Bir süre böyle kaldıktan sonra cılız kollarının da yavaşça bana dolandığını hissettim. Önce vücudu hafifçe sarsılmaya başladı hıçkırıklarından dolayı. Sonrasında ise kendini tutamadı ve bağırarak ağlamaya başladı. Sonra aniden durdu. Kendi kendine konuşmaya başladı. Kabullenemiyordu.

"Annem ve babam mı ölmüş? Hayır...daha birkaç gün önce gördüm ben onları. İyiydiler ki. Bir şeyleri yoktu..." Bir andan kollarımın arasından sıyrıldı ve Ceyda'ya koştu, titrek sesiyle tedirgince konuşmaya başladı,

"İ-iyiler değil mi? Hastaneye mi götürmüşler yoksa? Yani, sonuçta onlara bir şey olmamıştır, olmuş olamaz..." Delirmiş gibiydi, gerçi kim olsa delirirdi. Gözümün önünde sadece bir akşam geçirdiğim ailesi canlandı. Bizi doğru düzgün ağırlaması için öğüt veren annesi ve baktığımda Selin'i hatırlatan babası...Şimdi babasından miras aldığı o açık yeşil gözlerinin akı kıpkırmızıydı. Eskiden çayırları anımsatan, içinize huzur veren gözleri şimdi zehirlenmiş gibi bakıyordu. Hâlâ kendi kendine konuşmaya devam ederken Ceyda bir anda telefonu bırakıp Selin'i omuzlarından kavradı,

"Selin bana bak-bir an gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı- annen ve baban buraya gelirken yolda bir kaza geçirmişler. Kurtarmaya çalışmışlar ama olmamış." Bilerek tane tane konuşuyordu ama Selin durumu idrak edemiyordu,

"N-ne demek olmamış? Başka bir hastaneye götürsünler o zaman. Hem onlar beni bırakmaz, bırakamaz." Ceyda acıyla kırışmış alnını sıvazladı ve bu sefer çok yüksek bir tonda tekrarladı,

"SELİN! Onlar öldü." Selin bu sözlerden sonra bir yumruk darbesi yemiş gibi sendeledi, bir eli ağzına gitti,

"Hayır...hayır ya... HAYIR!"

Karanlıkta KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin