birbirimizi tanıyalım

435 55 3
                                    

"Nereye gidiyoruz?" diye bir soru yönlendirdim Hyunjin'e. Yedi dakikadır yaptığımız tek şey yürümekti. Koşturduğu yetmezmiş gibi bir de yürütmüştü beni.

"Bilmiyorum." gibi bir cevap verdi bana. "Ne yapacağımıza bir türlü karar veremedim."

"Çok güzel."

Eve gidip yatmak istiyorum. Bugünlük bu kadar aktivite yeter.

"Senin bir fikrin var mı?" Sorduğu soruya kafamı olumsuz anlamda sallayarak cevap verdim çünkü bir fikrim yoktu. Aslında aklımdan bir şey geçmişti ama bunu size ve Hyunjin'e şimdilik söylemeyeceğim. Düşündüğüm şey de fikir sayılmaz pek.

Yürümeyi bırakarak bana döndü ve tuttuğu bileğimi bıraktı. "Sıkıldıysan veyahut yorulduysan eve gidebiliriz."

"Hâlimden memnunum."

"Mademki yapacak bir şey bulamıyoruz, yürümeye devam edelim." dedikten sonra sol elini pantolonunun cebine götürerek telefonunu çıkardı. "İkimiz de birbirimizden kararsızız." Telefonun ekranını kaydırırken konuştu.

Dediği şeyle tebessüm ettim. "Öyleyiz galiba." Hyunjin'e cevap verdikten sonra ikimizde de bir süre sessiz kaldık. Ancak bu sessizlik Hyunjin'in omzuma dokunarak elindeki telefonu yüzüme yaklaştırmasıyla bozulmuştu.

"Felix, Minho'nun attığı hikayeye bak!" Hyunjin'in neredeyse ağzıma sokacağı telefonu elime alarak yüzümden uzaklaştırdım.

Minho hyung, hastasıyla bir fotoğraf paylaşmış.

"Şirin bir inek." Hyunjin'in dediği şeye, ne kadar öyle düşünmesem de, kafamı salladım. "İneğin sağındaki kişi için aynısını söyleyemeyeceğim."

Bakın bu konuda çok haklı.

"Çok haklısın." dedikten sonra telefonu kahverengi saçlı gence geri vererek kafamı yere eğdim ve ayaklarıma bakarak yürümeye devam ettim.

"Felix?"

"Efendim?"

"Poz ver." Kurduğu cümle ile kafamı kaldırarak önce Hyunjin'e, daha sonra da Hyunjin'in havada tuttuğu telefona baktım. Bakmaz olaydım. Kafamı kaldırır kaldırmaz fotoğrafım çekilmişti. Bari saçımı falan düzeltseydim!

"Bu yaptığın suç." dedim ve çektiği fotoğrafı inceleyen Hyunjin'e baktım. "Şikayet edeceğim seni."

"Edebilirsin." Cevabını verdi fotoğrafı düzenlerken. Evet, fotoğrafı düzenliyordu. "Siyah saçlı çocuk çok iyi çıkmış, beğendim."

Hayır, iyi falan çıkmamışım.

"Teşekkür ederim."

Tekrardan telefonunu bana doğru uzattı. "Çektiğim bu fotoğrafı hikayemde paylaşabilir miyim?" Düzenlediği fotoğrafın son halini gösterirken sordu. "Uzun zamandır bir şeyler paylaşmıyordum." diye de çok gerekli bir bilgi verdi.

"Paylaşabilirsin."

Nasılsa bir gün sonra silinecek.

Gülümsedi, "Teşekkürler." dedi ve telefonu ile ilgilenmeye devam etti. Yaklaşık beş dakika sonra telefonundaki işi bitince kafasını kaldırarak etrafına bir göz attı. Daha sonra eliyle boş olan bir ağaç dibini gösterdi. "Şu ağacın dibine oturalım mı?"

"Pantolonun kirlenir." Bu cümleyi kuran kişiye bir saat önce çimlere oturmayı teklif ettiğimde bana, "Pantolonum kirlenir!" dediğini hatırlıyorum.

"Yıkatırım." Az önce gösterdiği boş ağaç dibine doğru ilerledi ve yere oturarak ağaca sırtını verdi. "Gel hadi!"

Hyunjin'in beni çağırmasının üzerine ağacın olduğu yere gittim ve yanına oturdum ama sırtımı ağaca yaslamadım. Çünkü ağaçta bir sürü karınca geziyor. Gerçi çimlerde de geziyorlar ama ağaçta gezenler bir ayrı.

"Daldın gittin yine." dedi Hyunjin yumuşak bir ses tonuyla. "Ne düşüyorsun?"

"Ağaçta gezinen karıncaları düşünüyorum."

"İlginç." dedi ve dudaklarını birbirine bastırdı. "Felix, en sevdiğin renk hangisi?" Hyunjin'in birden sorduğu bu soru ile birkaç saniye duraksadım ve daha sonra ona cevap verdim. "Gri. Neden sordun?"

"Birden aklıma geldi, ben de sordum."

"Anlıyorum."

"Senin de sormak istediğin herhangi bir şey varsa sorabilirsin." dedi gülümseyerek.

Var galiba.

Aklımda beliren ilk soruyu sordum. "Kaç yaşındasın?"

"Yirmi." Belliydi zaten.

"Güzel."

"Bu kadar mı?" dedikten sonra sırtını yasladığı duvardan ayırarak yanıma doğru yaklaştı.

"Aklıma geldikçe soracağım." dedim ve sağ elimi çenemin altına yerleştirerek bir müddet bu şekilde durdum. "Sırayla soralım bence. Şimdi sıra sende."

"Tamam. En yakın arkadaşının adı?"

"Jisung. Seungmin de yakın arkadaşım sayılır aslında ama biraz soğuk birisi." dedim ve elimi çenemden çektim. "Bu sefer iki tane soru soracağım."

"Sorabilirsin."

"Apartmana ne zaman taşındın ve kardeşin var mı?"

"İki tane ablam var ve sanırım apartmana taşınalı yirmi üç gün oluyor." Yana doğru büktüğü dizlerini düzelterek bağdaş kurdu. Bununla beraber dördüncü kez oturma pozisyonunu değiştirmiş oldu.

"7. kattaki yaşlı adam ve 2. kattaki aile ile aynı anda binaya geldiniz, değil mi?"

"Evet. Bu arada, Minho benden hiç bahsetmedi mi sana?"

"Hiç bahsetmedi. O yüzden seni tanımıyordum."

"Bu yaptığı hiç yakışmadı." Gözünün önüne gelen saçlarını sol eliyle geriye taradı. "Benim aklıma başka soru gelmiyor, sen devam et."

"Tamam, neden öğretmen olmak istiyorsun?" Biraz garip bir soru ama sordum işte.

"Aslında öğretmen olmak gibi bir düşüncem yoktu ama birtakım olaylardan dolayı öğretmen olmaya karar verdim."

"..."

"Çok kötü ders anlattığımı söylüyorlar. Gerçekten kötü mü ders anlatıyorum?" dedi ve güldü.

"Çok da kötü anlatmıyorsun. Hem anlatsan ne olacak ki? Çoğu kişi matematik dersini dinlemiyor zaten."

"Haklısın ama dersle ilgilenen kişiler ne olacak? Ayrıca işimi hakkıyla yapmak istiyorum."

"Bence öğretmenliğe başladıktan birkaç yıl sonra bunu önemsemeyeceksin."

"Sanmıyorum." dedikten sonra oturduğu yerden kalktı ve bana elini uzattı. "Otur otur sıklıldım. İstersen biraz daha gezinelim."

"Olur." Bana uzattığı elini tutarak ayağa kalktım ve tekrardan yürümeye başladık. 

*

fic hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.

homework // hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin